Fotoğraf: www.gorseltarif.com
Ramazan ayında sizlere bildik
yemeklerden söz etmek yerine, hakkında bilgi sahibi olmadığımız ama pek
çoğunuzun ilgisini çekeceğini düşündüğüm bir yemeği anlatmak istiyorum: Tarid.
Bu yemek Hz. Muhammed’in en sevdiği
yemek olarak biliniyor. Merak edip özgün tarifini araştırdım, muhtemelen de
buna en yakın olanı bulup evde pişirdim. İlgilenirseniz buyurun ayrıntılarını
anlatayım.
Hz. Muhammed’in hangi yemekleri
sevdiği konusu ile aslında bir tesadüf eseri karşılaştım. Mekke’ye ilk
gidişimden önce bu şehir ve özellikle de İslam mutfağı ile ilgili biraz tarih
bilgisi edinmek istemiştim. Bu amaçla ilk başvurduğum kaynak, Ortadoğu kültürüyle
ilgili çalışmalarıyla tanınan Claudia Roden olmuştu. ‘Erken Arap Mutfağı ve
Elyazması Yemek Kitapları’ isimli çalışmasında Roden, İslam öncesi yemek
alışkanlıklarını şöyle anlatıyordu:
‘İslam öncesi dönemde Arap yemekleri
ağırlıklı olarak tarımsal ve kırsal (pastoral) kaynaklı oluyordu. Yemek
hazırlığı da oldukça ilkeldi. Bedevi diyeti genelde ekmek ve hurma; kuzu, keçi
ve bir miktar da deve eti ile bu hayvanların sütleri ve bir de çölde bulunan az
sayıdaki av hayvanı ile birkaç çeşit böğürtlen türü meyveden oluşuyordu...
Adına harira dedikleri ve arpa ezmesinden oluşan bir un çorbası yapılıyor,
çorbanın unu süt içinde pişiriliyordu. Peygamberin en sevdiği yemek ise tarid
idi ve et suyu içine karıştırılmış ekmek kırıntıları ile kuzu eti ve sebzelerden
yapılıyordu.’
Tarid
Gibi Ayşe De Üstündür
Oldukça ilgimi çekmişti ve mutlaka
denemek istemiştim. İstemiştim istemesine de bu yemeğin, muhtemelen de Arap
ülkelerinde gelirlerin görece yükselmesi nedeniyle unutulmaya yüz tuttuğunu
anlamam uzun sürmemişti. O zaman kendim araştırmalı ve öğrenmeli, ardından da
mutlaka pişirmeliydim. Öyle ya, Hz. Muhammed’in en sevdiği ve çok önem verdiği
bir yemeği tatmış olmak son derece enteresan bir deneyim olmalıydı. Üstelik pek
çok yerde de karşıma şu bilgi çıkıyordu: ‘Hz. Muhammed, Ayşe’yi o kadar sever
ve diğer kadınlardan o kadar üstün tutar dı ki, bunu anlatmak için şöyle derdi:
Nasıl tarid tüm diğer yemeklerden üstünse, Ayşe de tüm diğer kadınlardan
üstündür.’ Merakım bu kez daha da artıyordu.
Roden’in makalesinin ikinci bölümü
İslam mutfağı hakkında geçen yüzyılda bulunmuş olan el yazması yemek kitapları
üzerineydi. Burada belirtilmiş olan kaynaklara başvurmaya karar verdim. Ancak
bu kaynaklarda karşıma çok farklı tarid tarifleri çıkıyordu.
Birinci
Tarif Bizim Tirid Gibi
Birinci tür tarif son derece basit ve
hatta elementer diyebileceğimiz bir içerik taşıyor, diğerleri ise bunun yanında
oldukça sofistike kalıyordu.
1985 yılında İngilizce yayınlanmış
olan ve yazarının İbn al-Mabrad ya da İbn al-Mubarrad adlı kişi olduğu bilinen
‘Kitab al Tibakkah: Onbeşinci Yüzyıl Yemek Kitabı’ isimli kitapta tarif şöyle
veriliyordu:
Tarid: 2 tam ve 3/4 bardak kuşbaşı
kuzu eti; 3 buçuk bardak su; 4 dilim ekmek; yarım bardak yoğurt; 4 iri diş
dövülmüş sarmısak; 8 dal nanenin yaprağı.
Kuzu etlerini soğuk su içinde iyice
pişene dek haşlayın ve sadece bir bardak et suyu kalıncaya kadar kaynatın, tuz
ekleyin. Doğranmış ekmekleri bir kasenin içine koyun, üzerilerine et suyunu
dökün. Naneyi doğrayıp sarmısakla birlikte yoğurda karıştırın. En üste etleri
koyun ve yoğurdu üstüne dökün.
Tarifi okuyunca bunun bizim ‘tirid’
adını verdiğimiz yemeğin özgün hali olduğunu idrak ettim. Elbette bizde çok
farklı şekillerde yapılıyor olmasına karşın bayat ekmek üzerine et suyu
dökmekten ibaret olan ‘tirid’ aslında ‘tarid’ olmalıydı. Zaten ‘tarid’ kelimesi
de Arapça’da ‘tarid’ ile ‘terid’ arası bir sesle telaffuz ediliyordu.
Kullanılan malzemelerle tekniğin basitliğine bakınca büyük ihtimalle özgün
tarifin bu olduğuna inanıp işe giriştim ve hiçbir değişiklik yapmadan taridi
pişirdim. Tarif neyse aynen onu uyguladım. Sadece etleri haşlarken suyun içine
‘dövülmüş’ kuru soğan koydum, zira bazı diğer kaynaklarda diğer malzemeler aynı
olmakla birlikte ‘dövülmüş’ soğana da yer veriliyordu.
Sonuçta ortaya bizim damak zevkimize
son derece uygun bir lezzet ve o ölçüde de sade bir yemek çıktı. Dönemin
şartlarını göz önüne getirince bunun oldukça yaratıcı ve çok lezzetli bir yemek
olduğunu idrak ettim. Büyükçe bir çukur tabağa koyup kaşıkla önce kenarlarından
yemeye başladım. Bunun da bir nedeni vardı. Zira bu konuyla ilgili hadise göre
Hz. Muhammed şöyle söylemişti: Önünüze tarid geldiğinde kenarlardan başlayarak
yiyin ve en üstünü bırakın... (O zaman) Bu nimet lütfedilmiş olacaktır.
İlk
Yemeğe Abbasi Rötuşu Yapılıyor
Araştırmam bana ikinci bir tarid
türünü daha işaret ediyordu. Bu daha zengin içerikli tarid tarifi yine bir
başka Ortaçağ yemek kitabından geliyordu: Onüçüncü Yüzyıla Ait Anonim Bir
Endülüs Yemek Kitabı.
Bu kitap da Arapça’dan İngilizce’ye
çevrilmiş ve İngiltere’de yayınlanmıştı. Buradaki tarifte besbelli Hz.
Muhammed’in döneminin izleri azalmış, çok büyük ihtimalle de ünlü Abbasi
Halifesi Harun el Reşid’in etkileriyle esaslı bir dönüşüme uğramıştı.
Geçen yıl yazdığım yazılarımdan
birinde Abbasi döneminde Arap mutfağının özellikle de Türk ve İran etkileriyle
nasıl geliştiğini ve içerik olarak nasıl çok daha rafine hale geldiğini
anlatmıştım. Abbasi halifeleri arasında en fazla sefahata düşkünlüğü ile tanınan
Harun el Reşid’in aşçıları, temelinde et suyu içinde kuru ekmekten ibaret olan
tarid yemeğini oldukça farklı bir hale dönüştürmüşlerdi.
Gördüğünüz gibi, özgün halinde kuru
ekmek üzerine dökülen et suyu ile etten ibaret olan tarid, Harun Reşid efendinin
mutfağında zenginleşmiş ve ucuz ekmeğin yerini pahalı badem almıştı. Bugün Arap
ülkelerinde yapılan şekliyle taridde badem değil yine ekmek kırıntısı
kullanılıyor ama bu tarz yine de Hz. Muhammed’in yediği mazbut yemekten ziyade
Harun Reşid’inkini daha çok andırıyor. Sonuç itibariyle bu kısa araştırma bana
oldukça keyif verdi. Bir yandan tarihsel önemi olan bir yemeğin kökenlerini
keşfederken, diğer yandan bunun bizim için de oldukça eskilerde kalan bir fakir
yemeğinin atası olduğunu öğrendim. Ve bu lezzetten çok değişik bir haz aldım.
Güzellikle kalın, yaratıcı olun.
Harun
El Reşid’in Beyaz Taridi
Malzemeler
1.5 kg. kemikli kuzu eti; 750 gr.
haşlanmış nohut; 2 çorba kaşığı zeytinyağı; 5 çubuk tarçın; 5 bardak su; 1
çorba kaşığı tuz; 1 bardak süt; 1 büyük soğan; 9 havuç; 1 bardak dövülmüş
badem; 5 yumurta; 5 çorba kaşığı sirke; 1 tatlı kaşığı kişniş; 1.5 tatlı kaşığı
tane kimyon; karabiber.
Yapılış
Et, nohut, tarçın, yağ ve tuzu bir
tencereye koyun, üzerini kaplayacak kadar su doldurun ve bir saat kadar
kaynatın. Havuçları halka kesip ayrıca haşlayın ve suyunu süzün. Havuçları,
sütü ve soğanı tencereye ekleyin ve pişirmeye devam edin. Etler piştiğinde toz
badem, sirke ve yumurtaları birlikte çırpın. Sıcak sıvıdan bir kepçe bu
karışıma ekleyin ve tencereye ilave edin. Geri kalan baharatları da çorbaya
karıştırıp servis edin.
(…)
16 Ekim 2005
/Arman
KIRIM
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder