28 Ocak 2015 Çarşamba

Eti Senin Kemiği Benim


Çocukluğumuzun yemeklerinde etler kemikli olurdu. Tavuk bütün alınır ve bütün pişirilir, haşlamadan türlüye kapamadan yahniye pek çok yemek kemikli etle yapıldığından lezzetleri artardı. Ancak modern hayat bizleri kemiksiz ve bu yüzden de daha lezzetsiz etlere yöneltti. Ben de bugünkü yazımı unutanlara hatırlatmak için yazıyorum: Etin kemiklisi çok daha lezzetlidir.

Şehirleşme ve toplumsal gelişme, tüketicilerin yeme-içme ve pişirme alışkanlıklarını da derinden etkiliyor. Hızlı şehir hayatı insanları daha çabuk ve daha kolay pişen yemeklere doğru itiyor. Bu nedenle de özellikle et tüketiminde kemiksiz etleri daha fazla tercih eder hale geliyoruz. Örneğin marketin kasap bölümüne sorduğumda, kemikli dana etinin hiç satılmadığını öğreniyorum. Benim kendi kasabım ve diğerleri de son on yılda kemikli etten hızla uzaklaşıldığını doğruluyorlar. Bu konuda bir tek kuzu etinde hálá belli ölçüde kemikli et tercihi oluyor: Örneğin pirzola, kol, incik ve gerdan kesimleri gibi.

Kemiksiz ete yönelişi hızlandıran başka etkenler de var. Örneğin karşımıza her yerde çıkan yemek tarifleri sürekli olarak ‘kolay’ yapılabilir yemekleri ve kolay bulunan malzemeleri en önemli özellikmiş gibi önümüze sürüp duruyorlar. Bu ‘kolay’ tarifler de size haliyle fırında ya da ağır ateşte 2-3 saat süreyle pişecek kemikli etlerle yapılmış yemekleri önermiyorlar. Ama hepimiz gayet iyi biliyoruz ki kemiksiz etin lezzeti kemikliye göre çok daha düşük oluyor. Örneğin kemiksiz bir tavuk göğüs etinin ne denli lezzetsiz olduğunu bir düşünün yeter. Doğrudur, akşam işten eve zar zor gelen birisi için hızlı sonuç verecek malzemeleri tercih etmekten başka pek seçenek olmuyor. Ama bu alışkanlık neredeyse mutfaklarımızın genel çizgisini oluşturmaya başlıyor ve zamanımızın bol olduğu günlerde bile tercihimizi kemiksiz etlerden yana kullanıyoruz: Kuşbaşı, stroganof, et sote, kemiksiz şaşlık, biftek, bonfile, antrikot gibi. Galiba bir tek balığı kemikleriyle birlikte bütün pişirme alışkanlığımız sürüyor ki bu da aslında çok iyi bir şey.


KEMİĞE YAKINLIK

İşin özü şu: Et kemiğe ne kadar yakınsa o kadar lezzetli olur. Zaten o yüzden bizim çocukluğumuzun yahnileri, türlüleri, kapamaları çok daha lezzetliydiler. Hatta bazılarınız gayet iyi hatırlayacaktır, mahallenin ekmek fırınında ağır ateşte pişen kemikli etlerle yapılan yemeklerin tadı anılarımızdan bir türlü gitmez.

Kemiğin yemeğe neden lezzet kattığına gelince, bunun bir dizi nedeni var. Bunların başında, kemikli pişen etlerin çok daha sulu olmaları geliyor. Bir diğer özellik de kemik dokusunda bulunan ‘kolajen’ adlı protein. Bu madde, pişirildiği zaman jelatine dönüşüyor ve yemeğin sosuna (yani suyuna) hem ilave bir lezzet veriyor, hem de sosu kalınlaştırıyor. Paket halinde satılan ve mutfağınızda kullandığınız toz jelatinin de zaten kaynağı bu kemikler.

Dana (beef) ve süt danası (veal) kemikleri kolajen açısından çok zengin olan kemikler. Aslında kolajen anlamında en zengin kemik, ‘paça’ dediğimiz kemikler ki, tek bir parçası bile bir yemeğe harika bir lezzet ve gövde katmaya yetebiliyor. Kuzu ve tavuk kemikleri de kolajen içeriyorlar ama danadaki kadar zengin değiller.

TARİFLER VERECEĞİM

Kemiklere ait üçüncü bir özellik var ki, dana kemikleri bu konuda hepsinden üstün: İlik. İlik, kemiklerin orta yerinde bulunan yumuşak, kremamsı ve oldukça yüksek kalori içeren muhteşem bir lezzet. Kemiğin içinde saklı olan ve yemeğe kattığı lezzetle besin değerleri açılarından çok değerli bir hazine. En bol ve en güzel ilik ise dana ve süt danasının kol ve kaval kemiklerinde bulunuyor. Öyle ki, fırında rosto edilmiş dana kemiklerinin iliklerini kızarmış ekmek üzerine sürerek yemek, dünyadaki gurmeler arasında fua-gra ile eşdeğer kabul ediliyor. Bunun da geçmişi İngiltere’de Kraliçe Victoria zamanına dek uzanıyor. O devirde centilmen kulüplerinde ‘yüksek çay saatinde’ (high tea) ikram edilen ve hatta yemeklerden sonra ‘pudding’ amacıyla yenilen muhteşem bir lezzetmiş ilik.

Oysa bizler iliği de kemiği de neredeyse unutmak üzereyiz. Bunun en önemli nedeni, yemekte lezzet yerine konfor arayışının ön plana çıkmış olması. Bizleri doğru, lezzetli ve kemikli et yemeklerinden uzaklaştıran unsurlardan birisi de yukarıda değindiğim kolay ve lezzet kaygısı olmayan tarifler. Bunlar sayesinde artık tarif kütüphanemiz neredeyse ‘fast food’ özellikli bir hal almaya başladı. Eğer yemeğin sadece zorunlu bir eylem olduğunu düşünenlerden değilseniz, o zaman etin kemikli halini daha fazla kullanmalısınız. Bunun için ise dananın, süt danasının, tavuğun, balığın, av hayvanlarının vs. hangi kemikli kısımlarından ne tür yemekler yapılacağı konusunu iyi bilmeniz gerekiyor. Yani en iyi ‘kemikli’ kesimlerin neler olduğu ile kemikli pişirme yöntemlerini ve tekniklerini daha çok tanımanız gerekiyor. Ama, dediğim gibi, çoğumuz bu teknikleri ya unuttuk, ya da artık karşılaşmıyoruz.

Bu durumda benim önümüzdeki günlerdeki yazılarımın içeriği de kendiliğinden ortaya çıkıyor: Sizlerin çok daha lezzetli yemekler yapmanızı sağlayacak kemikli etlerle yemek pişirme tekniklerini ve tariflerini bolca vermek. Bir de farklı hayvanların hangi kesimlerinin en iyi sonuçlar vereceği bilgilerini. Eğer bana bu konular dahilinde size en çok neleri anlatmamı istediğinizi yazarsanız, o zaman ben de size tam olarak sizin ilgilendiğiniz konuları anlatabilirim. Mektuplarınızı bekliyorum.

Güzellikle kalın, yaratıcı olun.

(…)
27 Kasım 2005
/Arman KIRIM

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder