-İsim yapmış
tatlıcıların veya dönercilerin veya vb.lerin clonlarından sakınmak için
camlarına yazdıkları yazıdır.
- Görünce
''zincirleme tükan açmıyoz biz arkadaşım, zaten açacak paramız da yok. Geliyosan
gel beklentilerini bi tek bu tükan karşılar.'' gibi bir imaj sezdiğim
sloganımsı.
- Bu cümlede kasıt
aslında insanı fark etmeden ele geçirmektir. Dikkat edilirse zaten müşteri
kaçırmak gibi bir kaygısı olmayan markalaşmış işletmeler bu tip şeylere rağbet
etmezler. Adamın mazisi ortadadır çünkü başka şubesi olsa da adamı ırgalamaz
ki.
-Başka yerde şube açmadıkları
halde, her semtte "öz inci, bir inci, yeni inci, güzel inci, inciler"
gibi varyasyonları olan tükkan ve mağazaların, müşteriyi yanıltmaktan ve
kendilerini de-popularize olmaktan korumak için kapılarına duvarlarına astıkları
tabela.
-Kısaca “şubemiz
yoktur” da yazılabilir.
-Çok başarılı
işletmeciler değiliz o yüzden sadece bu dükkanla sınırlı kaldık demenin sanki
bu övünülecek bir şeymiş gibi söylenmesi.
-Genellikle inci gibi
çok kurumsallaşmamış, sağda solda bin bir şubesi açılmamış kurumların, sağda
solda "öz inci" “gerçek inci” "pembe inci" ve "bir
inci" gibi versiyonlarından dolayı kapılarının kenarında bulunan,
"siz hepiniz kazık yediniz", "içinizde patlasın" ve
"there can be only one" anlamlarını barındıran bir cümleciktir...
-"Paranızı bize
verin"
-Taklitlerimizden
sakınınız.
-Baska yerde şubesi
olması bir müessese için bir kayıp ya da olumsuz bir durum oluşturmaz aslında, Çünkü
özünde yine o kuruma doğrudan bağlıdır, paralar kırışılır ennihayetinde. Kötü
olan taklittir. Yukarıida değinildiği gibi taklitlerimizden sakınız çok daha
yerinde bir slogan olacaktır.
-Markasını ya da
ticari unvanını tescil ettirip hukuken korumayan zihniyetin bulduğu koruma yöntemi.
Peki senin markayı haksız yere kullanan kişi de başka yerde şubemiz yoktur
derse ne olacak. Millet kime inanacak e Türk esnafı diye sormak gerekir.
-“Azıcık aşım ağrısız
başım” mottosunu benimsemiş lokal işletmelerin en haso sloganı.. kendileri aynı
zamanda “Urfa’da Oxford vardı da biz mi gitmedik mottosuna da sıkı sıkı
bağlıdırlar.. Fatalist bir yapıları ve gür bıyıkları vardır bunların..
- Eminönü'nde bir
işporta tezgâhının üstünde gördüğüm yazı.
-Anlatım bozukluğu
barındıran ifadedir. Sebebini kapsamlı şekilde açıklamak için önce TDK'ya
uğrayalım: -Şube: Bir kurumun, bir kuruluşun
alt mevkilerindeki iş yerlerinden her biri.
-Bu ifadeden basitçe
şunu anlıyoruz: Şube kavramının geçerli olması için, o iş yerinin bağlı olduğu
bir kurum olması şarttır. Evet, bu noktadan itibaren anlatım bozukluğunun
sebebi ortaya çıkmıştır; fakat açılımın eksiksiz olması için biraz da
ayrıntılara girmek uygun düşer:
-Evet; şube
kelimesinin anlamına bakınca, "başka yerde" tümleciyle kurulan bu
cümlenin Türkçe mantığı adına hatalı olduğu aşikardır. Esasında "başka
yerde" tümleciyle masum bir vurgulama çabası güdülmektedir; fakat bu
masumiyet Türkçe için masum olmamaktadır. kulağa ve göze biraz garip gelse de,
"başka yerde dükkanımız yoktur", "başka yerde mağazamız
yoktur" gibi söylemler, Türkçe adına da masum durmaktadır.
- Bazı kuruluşların
hizmetini aldıktan/gördükten sonra bu ifadeyle, diyelim lokanta çıkışında,
karşılaşan insanların anlamlı anlamlı başlarını sallayıp -en azından
içlerinden- "neden diye sormamıza hiç gerek yok!" dediklerini düşünüyorum.
- Ticari zekanın kıt
olduğunun ve işletme yöneticilerinin tırsak olduğunun göstergesi. Marifet gibi
asarlar bu yazıları.
-Bir çiğ köftecide
"Bu fotoğrafın olmadığı yerler şubemiz değildir" yazılı tabelayı
gördükten sonra etkisi azalmış sözdür.
- Türk işletmecisinin
marifetmiş gibi işletmesine astığı yazı. Türkiye de sektörlerin neden
gelişmediğinin bir başka kanıtı.
- Türkiye'de
franchising sisteminin gelişmemesinin, işletmecinin müşteriye gitmek yerine,
müşteri bize gelsin demesinin sonucu övündükleri kelam. "1950'den
beri" gibisinden de ibare eklerler altına övüne övüne. Ama elin oğlu
burger king açar yayar dünyaya olay biter. Hadi gel de övünmeye devam et
abicim. "başka şubemiz yoktur." peeh..
- "Başka yerde
şubemiz yoktur" demenin avantajları da vardır diyenlerin, bir girişimcinin
hedefinin öncelikle kar olduğunu hesaba katması gerekmekte.
- Genellikle bu
açıklamayı yazan mekanlar bi moka benzememektedir. Millet bir şey sansın diye
yazarlar bu ibareyi.
________________________________________________________
‘Başka şubemiz
yoktur’
Soru: Sevgili Sivilay
Abla; bizden niye hiç marka çıkmıyor? Dünyayı geziyorum, Yetmiş iki milletin
markası var bizim yok. Hadi otomobili, bilgisayarı geçtim. Vallahi ülkemiz
dünyanın yemek üssü hâline gelebilir. Yemeklerimiz o kadar güzel. Hiç değilse
dünya çapında şubeleşmiş bir köftecimiz olaydı. Var mıdır bunun ruh ve sivil
hastalıkları cihetiyle bir cevabı? (Mert Hekimoğlu)
Cevap: Sevgili Mert;
meşhur köftecilerimizin, lokantalarımızın gururla kapılarına astıkları bir tabela
vardır:
“Başka şubemiz
yoktur.”
Başka şubemiz yoktur,
yani “Ben vızır vızır işleyen bu müesseseyi bir iken iki, ikiyken dört, dörtken
sekiz yapamadım. Beceriksizin tekiyim. Aslında tam bir ‘loser’ım. Zekâ
kapasitem en fazla beş garsonu idare etmeye yetiyor. Kasayı bakkal defteriyle
tutabiliyorum. Bana mı kaldı şubelere yetişmek. Çocuklarım da bu köftecide
sürünüp gidecek.”
Başarısızlığın övünç
nedeni olduğu bir ülkeyiz. Hâl böyle olunca da McDonald’s Çin’den Arjantin’e
herkesin tadını bildiği, üzerine güneşin batmadığı yassı bir köfteyken,
Adapazarı’nın Meşhuuuur Islama Köftesi başka şubesi olmayan bir dükkânın esiri
olarak kalıyor.
Tabii bu başarısızlık
senfonisi tek enstrümanla çalınmıyor. Biz köfteseverler de vurmalı sazlarla
ritim yapıyoruz.
Markalaşma ve
şubeleşme yolunda büyük adımlar atan bir köftecinin Sultanbeyli’de bir
Alış-Veriş Merkezi’nde bulunan şubesinde yemek yiyen iki ihtiyar yaşıtıma kulak
misafiri oldum geçen. Adamlardan biri Manisa’da askerlik yapmış. Aman efendim,
o zamanlar Akhisar’daki dükkânlarında bir köfte yapılırmış bir köfte
yapılırmış, tadına doyamazmışsın. Şimdi nerdeee. Şube açınca bozmuşlar. Yazık
yazık yazık.
Gel de böyle bir
ülkede marka ol, şube aç, dünyaya yayıl. Sen istesen, müşteri izin vermiyor.
Paçandan aşağı çekiyor, heyecanını kırıyor.
Yahu Akhisar’a
gidecek hâlin yok. Gitmeye kalksan yolda kalırsın. Hadi sağlığın elverdi
diyelim. Akhisar’a köfte yemeye mi gidilir. Adam uğraşmış etmiş,
Sultanbeyli’nin AVM’sine kadar köfteyi ayağına getirmiş.
Müsaade et de tadı az
eksik olsun.
______________________________________________________________________
BAŞKA ŞUBEMİZ YOKTUR.
nedir?
Mehmet T.
MAMRA Danışmanlık -
Kurucu & Yönetici
Zincir olmanın
gücü???
20 yıl önce Türkiye
pazarına giren yabancı sermayeli zincir mağazalara bir üniversite öğrencisiyken
hayran hayran bakardık. Organize olmanın sadece Amerikalara ve Avrupalara ait
olduğu hocalarımız (?) tarafından söylenir ve sözüm ona entellerimiz tarafından
yazılır çizilirdi. Bizler ise ‘’ Başka Şubemiz yoktur’’ gibi başarısızlığımızı
ve ufuksuzluğumuzu tabela haline getirir ve bununla övünürdük. 1994 yılında
İstanbul’ a geldiğimde İçerenköy Carrefour mağazasını görünce çok
etkilenmiştim. Düşündüm kendi kendime bu adamların bunun gibi ….. kaç tane mağazası
varmış ve bunu tek merkezden yönetiyorlarmış diye.
Gelelim şimdiye;
Talebeliğimin geçtiği mahalleye gittim, bakkalımız, terzimiz, ayakkabı
tamircimiz, sucumuz (1994 ‘te İstanbul’da sular akmazdı?) kapanmış. Peki
yerleri ne olmuş? Bijuteri şubesi, fitness salonu şubesi…
Şimdi ise evimin
karşısına geçen hafta bir çiğköfteci açıldı. 22 yaşındaki (ben unun yaşında
üniversite öğrencisiydim) işletmecisi ile sohbet ettim, ‘’en kısa zamanda 20
şube olucam abi’’ diyor.
Yurtdışından gelen
müşterilerimi, Simit Sarayı, BİM ve LC Waikiki mağazalarını mutlaka
gezdiriyorum. 20 yıl önce benim İçerenköy Carrefour’ a hayran hayran
baktıklarını yüzlerinde görünce iftihar ediyorum.
Evet, o kapanan
bakkalım, terzim (sucuya gerek kalmadı çok şükür!!) bu çiğköfteci gibi
düşünebilseydi acaba ne olurdu?
Takdir sizin,
saygılarımla…
______________________________________________________________________
Başka Yerde Şubemiz Yoktur
Kimi köklü, kimi yeni
yetme işletmelerden bazılarının duvarlarını süsleyen, dört kelimeden oluşan bir
ifadedir; bir eşsizlik manifestosu olarak “Başka Yerde Şubemiz Yoktur” ve yazan
için bir gurur nedeni, bir meydan okuma, velinimetlerini sahtelerinden sakınma
yüceliği, ilkel bir hak koruma yöntemi sayılabilirken; okuyan muhataplarından
bazıları içinse belki o “ürünün” de hak ettiği bir kabulleniş, belki bir keşif
ayrıcalığı, doğru yeri bulmuş olma rahatlaması gibi anlamlara gelebilir.
Şubesi çok bazı
kişiler için ise başka anlamlar ifade edebilir bu.
– Burası benim
olacaktı, şimdiye kadar yurt sathına yayılmıştık…
– Şu Şişli’deki yer
buranın şubesi değil miymiş?
– Başka yer açacak
kadar palazlanmamışlar daha…
– Riskli tabii, şimdi
git Kadıköy’de şube aç; tutar mı tutmaz mı orda…
– Bunun formülü bir
sır, kasada tutuyorlarmış, vermiyorlar kimseye…
– Sahibinin oğlu
yokmuş, damatlarına da güvenememiş…
– Başka yerde de
varlar aslında ama orası şubeleri değil, merkezleri…
– Ortaklarından yeni
ayrılmış, anlaşamamışlar; o da asmış yazıyı…
– Ben ne düşüneceğim,
başka yerde şube açanlar düşünsün…
– Burası benim
olacaktı, şimdi New York’ta şube açmıştım…
Bu örnekler
çoğaltılabilir ama siz, siz olun, başka yerde şubesi olmayan bir yere bunun
nedenini sormayın.
“Ürünün” hak ettiği
bir ünden bahsetmiş olmamız, ülkemizde hizmet sektöründe bu cümleyi kurabilecek
yetenekte, ayırt ettiren bir “hizmet”, bir “sunu” eksikliğine yorulmalı belki…
Örneğin başka yerde şubesi bulunmayan lokantalar daha çok yemeklerinin nefaseti
ile övünürler, hizmetlerinin değil. Hizmet onlar için kulaklarında kulaklık,
ellerinde elektronik sipariş aletleri, kendileriyle göz teması kurmaya çalışan
misafirlerden göz kaçırmaya yarayan teknolojik bir şey olsa gerektir yeni yeni.
Ya da hesap pusulasının yer aldığı tabağın içine serpiştirilmiş kâğıt kolonyalı
bir uğurlama olabilir çok çok. “Afiyet olsun”dur… “Yine bekleriz”dir… Ve o
haliyle başka yerde şubesi olmamanın ağırlığını taşıyabilecek bir ağırlamadan
söz etmeyiz bile.
Şubeleri olmayan,
yine de bunu yazmayan, ihtimam tastamam yerleri düşünelim bir…
Mesela, tellakları ne
kadar maharetli olursa olsun, şimdiye kadar bir hamamın duvarında görmedim ben
böyle bir yazı ya da bir berberin duvarında… Karaköy’ün küf kokulu bazı dar
sokaklarındaki sermaye sahiplerinin duvarlarında da görülmezler. Belki
muamelelerini o sözü edebilecek farklılıkta görmezler; her an başka yerde şube
açabilme özgürlüğünden muaf tutmamak için kendilerini belki de… Sattığı
şeylerden başka yerlerde de bulunan bir bakkalda da göremezsiniz örneğin…
“Kahraman Bakkal Süpermarkete Karşı” tavrını tercih nedeni saydığınız birinde
veya kendisine para öderken bile bir köşedeki televizyonundan gözünü ayırmayan,
size “Bu bakkal var ya bu bakkal… İyi ki var bu bakkal; yoksa halimiz
nic’olurdu!” dedirten bir başkasında…
Yani mutlaka üretilen
özgün bir “şey” olmalı, sadece orada satılmalı, “bir tane olsun, benim olsun”
bir duvarın “başka-yerde-şubemiz-yoktur” dört pırpırıyla övünebilmesi için.
Bunun istisnası da olabiliyor elbette, mesela pişirme yöntemiyle övünen ama
ekmek aynı ekmek bir fırının duvarındaki “veresiye veremem, peşin sıra gelemem,
gelirsem de bulamam, bulursam da alamam” yazısının hemen altında.
Aslında ticari hak
tescili kavramının ülkemize geç girmesi, “hakkıdır hakka tapan” hakkı, hakka
veya esnaf ve sanatkârlar odası aidatlarına emanet bazıları için hiç girmemesi
gibi basit bir temele de dayandırılabilir hakikaten; istisna-kaide ilişkisi de
göz ardı edilmeden. Öyle ya, başka yerde şubeleri olduğu varsayılabilecek;
hatta, emsalleri bulunan bir işletmenin o ürünle ilgili veya tabelasında yazan
ismiyle ilgili bir kaygısı olmasa böyle bir yazı asmasına gerek kalır mıydı?
Olmazdı başka benzeri, üretemezdi başkası o ürünü ve o ürün başka yerde de
satılmazdı… Böyle olmuş olsaydı, yani o ürünle ilgili tek söz sahibi olsalardı,
başka şube açarlar mıydı duvarlarına o sözü yapıştıranlar? Yoksa “azıcık aşım,
ağrısız başım” mı derlerdi, akşam üstü Beşiktaş-Üsküdar vapurunu andıran bir
kalabalığa ancak yetişiyor olmanın burnundan kıl aldırmayan rehavetiyle ünlenen
ve bununla yetinenler?
Biz kendi kahvemizle
kavrulalım mantığı mıdır kuru kahveci mahdumlarından birinin bile başka bir
şube açmaya kalkışmamış olmasının nedeni; yoksa “Mehmetefendi erkil bir aile
saadeti” midir ortak çıkarlarını küresel müstevlilerin hain emelleriyle
birleştirmekten alıkoyan?..
Hayatın
gelişigüzelliklerini birbirinin tıpkısı tekdüzeliklere indirgemiş yapay
güzelliklerden haz etmem ben ve her şeye rağmen, severim –farkını kendim teslim
ettiğim sürece– başka yerde şubesi yok şeyleri.
Değil mi ki başka
yerde şubesi yok; kendilerine vekaleten sattırdıkları plastik içine sandviç
alüminyum “garp kurnazlığı”na paketlenmiş “şark kahvesi” yerine, ben yine taze
kavrulmuş halis “Türk Kahvesi” kokusunu içime çeke çeke, sıramın önüne geçme
aklıevvelliklerini “benimki seninkinden daha taze olacak” salakça avuntusu
eşlikli gülümseyişimle savuşturup, evime ağzı zımbalanmış minik kese
kâğıtlarından götürmeyi tercih edeceğim sonuna kadar…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder