26 Ekim 2014 Pazar

“Başka Yerde Şubemiz Yoktur” Muhabbetleri


-İsim yapmış tatlıcıların veya dönercilerin veya vb.lerin clonlarından sakınmak için camlarına yazdıkları yazıdır.
- Görünce ''zincirleme tükan açmıyoz biz arkadaşım, zaten açacak paramız da yok. Geliyosan gel beklentilerini bi tek bu tükan karşılar.'' gibi bir imaj sezdiğim sloganımsı.
- Bu cümlede kasıt aslında insanı fark etmeden ele geçirmektir. Dikkat edilirse zaten müşteri kaçırmak gibi bir kaygısı olmayan markalaşmış işletmeler bu tip şeylere rağbet etmezler. Adamın mazisi ortadadır çünkü başka şubesi olsa da adamı ırgalamaz ki.

-Başka yerde şube açmadıkları halde, her semtte "öz inci, bir inci, yeni inci, güzel inci, inciler" gibi varyasyonları olan tükkan ve mağazaların, müşteriyi yanıltmaktan ve kendilerini de-popularize olmaktan korumak için kapılarına duvarlarına astıkları tabela.
-Kısaca “şubemiz yoktur” da yazılabilir.
-Çok başarılı işletmeciler değiliz o yüzden sadece bu dükkanla sınırlı kaldık demenin sanki bu övünülecek bir şeymiş gibi söylenmesi.
-Genellikle inci gibi çok kurumsallaşmamış, sağda solda bin bir şubesi açılmamış kurumların, sağda solda "öz inci" “gerçek inci” "pembe inci" ve "bir inci" gibi versiyonlarından dolayı kapılarının kenarında bulunan, "siz hepiniz kazık yediniz", "içinizde patlasın" ve "there can be only one" anlamlarını barındıran bir cümleciktir...
-"Paranızı bize verin"
-Taklitlerimizden sakınınız.

-Baska yerde şubesi olması bir müessese için bir kayıp ya da olumsuz bir durum oluşturmaz aslında, Çünkü özünde yine o kuruma doğrudan bağlıdır, paralar kırışılır ennihayetinde. Kötü olan taklittir. Yukarıida değinildiği gibi taklitlerimizden sakınız çok daha yerinde bir slogan olacaktır.
-Markasını ya da ticari unvanını tescil ettirip hukuken korumayan zihniyetin bulduğu koruma yöntemi. Peki senin markayı haksız yere kullanan kişi de başka yerde şubemiz yoktur derse ne olacak. Millet kime inanacak e Türk esnafı diye sormak gerekir.
-“Azıcık aşım ağrısız başım” mottosunu benimsemiş lokal işletmelerin en haso sloganı.. kendileri aynı zamanda “Urfa’da Oxford vardı da biz mi gitmedik mottosuna da sıkı sıkı bağlıdırlar.. Fatalist bir yapıları ve gür bıyıkları vardır bunların..
- Eminönü'nde bir işporta tezgâhının üstünde gördüğüm yazı.

-Anlatım bozukluğu barındıran ifadedir. Sebebini kapsamlı şekilde açıklamak için önce TDK'ya uğrayalım:  -Şube: Bir kurumun, bir kuruluşun alt mevkilerindeki iş yerlerinden her biri.
-Bu ifadeden basitçe şunu anlıyoruz: Şube kavramının geçerli olması için, o iş yerinin bağlı olduğu bir kurum olması şarttır. Evet, bu noktadan itibaren anlatım bozukluğunun sebebi ortaya çıkmıştır; fakat açılımın eksiksiz olması için biraz da ayrıntılara girmek uygun düşer:
-Evet; şube kelimesinin anlamına bakınca, "başka yerde" tümleciyle kurulan bu cümlenin Türkçe mantığı adına hatalı olduğu aşikardır. Esasında "başka yerde" tümleciyle masum bir vurgulama çabası güdülmektedir; fakat bu masumiyet Türkçe için masum olmamaktadır. kulağa ve göze biraz garip gelse de, "başka yerde dükkanımız yoktur", "başka yerde mağazamız yoktur" gibi söylemler, Türkçe adına da masum durmaktadır.
- Bazı kuruluşların hizmetini aldıktan/gördükten sonra bu ifadeyle, diyelim lokanta çıkışında, karşılaşan insanların anlamlı anlamlı başlarını sallayıp -en azından içlerinden- "neden diye sormamıza hiç gerek yok!" dediklerini düşünüyorum.
- Ticari zekanın kıt olduğunun ve işletme yöneticilerinin tırsak olduğunun göstergesi. Marifet gibi asarlar bu yazıları. 
-Bir çiğ köftecide "Bu fotoğrafın olmadığı yerler şubemiz değildir" yazılı tabelayı gördükten sonra etkisi azalmış sözdür.
- Türk işletmecisinin marifetmiş gibi işletmesine astığı yazı. Türkiye de sektörlerin neden gelişmediğinin bir başka kanıtı.
- Türkiye'de franchising sisteminin gelişmemesinin, işletmecinin müşteriye gitmek yerine, müşteri bize gelsin demesinin sonucu övündükleri kelam. "1950'den beri" gibisinden de ibare eklerler altına övüne övüne. Ama elin oğlu burger king açar yayar dünyaya olay biter. Hadi gel de övünmeye devam et abicim. "başka şubemiz yoktur." peeh..
- "Başka yerde şubemiz yoktur" demenin avantajları da vardır diyenlerin, bir girişimcinin hedefinin öncelikle kar olduğunu hesaba katması gerekmekte.
- Genellikle bu açıklamayı yazan mekanlar bi moka benzememektedir. Millet bir şey sansın diye yazarlar bu ibareyi.
________________________________________________________


‘Başka şubemiz yoktur’

Soru: Sevgili Sivilay Abla; bizden niye hiç marka çıkmıyor? Dünyayı geziyorum, Yetmiş iki milletin markası var bizim yok. Hadi otomobili, bilgisayarı geçtim. Vallahi ülkemiz dünyanın yemek üssü hâline gelebilir. Yemeklerimiz o kadar güzel. Hiç değilse dünya çapında şubeleşmiş bir köftecimiz olaydı. Var mıdır bunun ruh ve sivil hastalıkları cihetiyle bir cevabı? (Mert Hekimoğlu)

Cevap: Sevgili Mert; meşhur köftecilerimizin, lokantalarımızın gururla kapılarına astıkları bir tabela vardır:

“Başka şubemiz yoktur.”

Başka şubemiz yoktur, yani “Ben vızır vızır işleyen bu müesseseyi bir iken iki, ikiyken dört, dörtken sekiz yapamadım. Beceriksizin tekiyim. Aslında tam bir ‘loser’ım. Zekâ kapasitem en fazla beş garsonu idare etmeye yetiyor. Kasayı bakkal defteriyle tutabiliyorum. Bana mı kaldı şubelere yetişmek. Çocuklarım da bu köftecide sürünüp gidecek.”

Başarısızlığın övünç nedeni olduğu bir ülkeyiz. Hâl böyle olunca da McDonald’s Çin’den Arjantin’e herkesin tadını bildiği, üzerine güneşin batmadığı yassı bir köfteyken, Adapazarı’nın Meşhuuuur Islama Köftesi başka şubesi olmayan bir dükkânın esiri olarak kalıyor.

Tabii bu başarısızlık senfonisi tek enstrümanla çalınmıyor. Biz köfteseverler de vurmalı sazlarla ritim yapıyoruz.

Markalaşma ve şubeleşme yolunda büyük adımlar atan bir köftecinin Sultanbeyli’de bir Alış-Veriş Merkezi’nde bulunan şubesinde yemek yiyen iki ihtiyar yaşıtıma kulak misafiri oldum geçen. Adamlardan biri Manisa’da askerlik yapmış. Aman efendim, o zamanlar Akhisar’daki dükkânlarında bir köfte yapılırmış bir köfte yapılırmış, tadına doyamazmışsın. Şimdi nerdeee. Şube açınca bozmuşlar. Yazık yazık yazık.

Gel de böyle bir ülkede marka ol, şube aç, dünyaya yayıl. Sen istesen, müşteri izin vermiyor. Paçandan aşağı çekiyor, heyecanını kırıyor.

Yahu Akhisar’a gidecek hâlin yok. Gitmeye kalksan yolda kalırsın. Hadi sağlığın elverdi diyelim. Akhisar’a köfte yemeye mi gidilir. Adam uğraşmış etmiş, Sultanbeyli’nin AVM’sine kadar köfteyi ayağına getirmiş. 

Müsaade et de tadı az eksik olsun.
______________________________________________________________________



BAŞKA ŞUBEMİZ YOKTUR. nedir?

Mehmet T.
MAMRA Danışmanlık - Kurucu & Yönetici
Zincir olmanın gücü???
20 yıl önce Türkiye pazarına giren yabancı sermayeli zincir mağazalara bir üniversite öğrencisiyken hayran hayran bakardık. Organize olmanın sadece Amerikalara ve Avrupalara ait olduğu hocalarımız (?) tarafından söylenir ve sözüm ona entellerimiz tarafından yazılır çizilirdi. Bizler ise ‘’ Başka Şubemiz yoktur’’ gibi başarısızlığımızı ve ufuksuzluğumuzu tabela haline getirir ve bununla övünürdük. 1994 yılında İstanbul’ a geldiğimde İçerenköy Carrefour mağazasını görünce çok etkilenmiştim. Düşündüm kendi kendime bu adamların bunun gibi ….. kaç tane mağazası varmış ve bunu tek merkezden yönetiyorlarmış diye.

Gelelim şimdiye; Talebeliğimin geçtiği mahalleye gittim, bakkalımız, terzimiz, ayakkabı tamircimiz, sucumuz (1994 ‘te İstanbul’da sular akmazdı?) kapanmış. Peki yerleri ne olmuş? Bijuteri şubesi, fitness salonu şubesi…

Şimdi ise evimin karşısına geçen hafta bir çiğköfteci açıldı. 22 yaşındaki (ben unun yaşında üniversite öğrencisiydim) işletmecisi ile sohbet ettim, ‘’en kısa zamanda 20 şube olucam abi’’ diyor.

Yurtdışından gelen müşterilerimi, Simit Sarayı, BİM ve LC Waikiki mağazalarını mutlaka gezdiriyorum. 20 yıl önce benim İçerenköy Carrefour’ a hayran hayran baktıklarını yüzlerinde görünce iftihar ediyorum.

Evet, o kapanan bakkalım, terzim (sucuya gerek kalmadı çok şükür!!) bu çiğköfteci gibi düşünebilseydi acaba ne olurdu?

Takdir sizin, saygılarımla…

______________________________________________________________________




Başka Yerde Şubemiz Yoktur

Kimi köklü, kimi yeni yetme işletmelerden bazılarının duvarlarını süsleyen, dört kelimeden oluşan bir ifadedir; bir eşsizlik manifestosu olarak “Başka Yerde Şubemiz Yoktur” ve yazan için bir gurur nedeni, bir meydan okuma, velinimetlerini sahtelerinden sakınma yüceliği, ilkel bir hak koruma yöntemi sayılabilirken; okuyan muhataplarından bazıları içinse belki o “ürünün” de hak ettiği bir kabulleniş, belki bir keşif ayrıcalığı, doğru yeri bulmuş olma rahatlaması gibi anlamlara gelebilir.

Şubesi çok bazı kişiler için ise başka anlamlar ifade edebilir bu.

– Burası benim olacaktı, şimdiye kadar yurt sathına yayılmıştık…

– Şu Şişli’deki yer buranın şubesi değil miymiş?

– Başka yer açacak kadar palazlanmamışlar daha…


– Riskli tabii, şimdi git Kadıköy’de şube aç; tutar mı tutmaz mı orda…

– Bunun formülü bir sır, kasada tutuyorlarmış, vermiyorlar kimseye…

– Sahibinin oğlu yokmuş, damatlarına da güvenememiş…

– Başka yerde de varlar aslında ama orası şubeleri değil, merkezleri…

– Ortaklarından yeni ayrılmış, anlaşamamışlar; o da asmış yazıyı…

– Ben ne düşüneceğim, başka yerde şube açanlar düşünsün…

– Burası benim olacaktı, şimdi New York’ta şube açmıştım…

Bu örnekler çoğaltılabilir ama siz, siz olun, başka yerde şubesi olmayan bir yere bunun nedenini sormayın.

“Ürünün” hak ettiği bir ünden bahsetmiş olmamız, ülkemizde hizmet sektöründe bu cümleyi kurabilecek yetenekte, ayırt ettiren bir “hizmet”, bir “sunu” eksikliğine yorulmalı belki… Örneğin başka yerde şubesi bulunmayan lokantalar daha çok yemeklerinin nefaseti ile övünürler, hizmetlerinin değil. Hizmet onlar için kulaklarında kulaklık, ellerinde elektronik sipariş aletleri, kendileriyle göz teması kurmaya çalışan misafirlerden göz kaçırmaya yarayan teknolojik bir şey olsa gerektir yeni yeni. Ya da hesap pusulasının yer aldığı tabağın içine serpiştirilmiş kâğıt kolonyalı bir uğurlama olabilir çok çok. “Afiyet olsun”dur… “Yine bekleriz”dir… Ve o haliyle başka yerde şubesi olmamanın ağırlığını taşıyabilecek bir ağırlamadan söz etmeyiz bile.

Şubeleri olmayan, yine de bunu yazmayan, ihtimam tastamam yerleri düşünelim bir…

Mesela, tellakları ne kadar maharetli olursa olsun, şimdiye kadar bir hamamın duvarında görmedim ben böyle bir yazı ya da bir berberin duvarında… Karaköy’ün küf kokulu bazı dar sokaklarındaki sermaye sahiplerinin duvarlarında da görülmezler. Belki muamelelerini o sözü edebilecek farklılıkta görmezler; her an başka yerde şube açabilme özgürlüğünden muaf tutmamak için kendilerini belki de… Sattığı şeylerden başka yerlerde de bulunan bir bakkalda da göremezsiniz örneğin… “Kahraman Bakkal Süpermarkete Karşı” tavrını tercih nedeni saydığınız birinde veya kendisine para öderken bile bir köşedeki televizyonundan gözünü ayırmayan, size “Bu bakkal var ya bu bakkal… İyi ki var bu bakkal; yoksa halimiz nic’olurdu!” dedirten bir başkasında…

Yani mutlaka üretilen özgün bir “şey” olmalı, sadece orada satılmalı, “bir tane olsun, benim olsun” bir duvarın “başka-yerde-şubemiz-yoktur” dört pırpırıyla övünebilmesi için. Bunun istisnası da olabiliyor elbette, mesela pişirme yöntemiyle övünen ama ekmek aynı ekmek bir fırının duvarındaki “veresiye veremem, peşin sıra gelemem, gelirsem de bulamam, bulursam da alamam” yazısının hemen altında.

Aslında ticari hak tescili kavramının ülkemize geç girmesi, “hakkıdır hakka tapan” hakkı, hakka veya esnaf ve sanatkârlar odası aidatlarına emanet bazıları için hiç girmemesi gibi basit bir temele de dayandırılabilir hakikaten; istisna-kaide ilişkisi de göz ardı edilmeden. Öyle ya, başka yerde şubeleri olduğu varsayılabilecek; hatta, emsalleri bulunan bir işletmenin o ürünle ilgili veya tabelasında yazan ismiyle ilgili bir kaygısı olmasa böyle bir yazı asmasına gerek kalır mıydı? Olmazdı başka benzeri, üretemezdi başkası o ürünü ve o ürün başka yerde de satılmazdı… Böyle olmuş olsaydı, yani o ürünle ilgili tek söz sahibi olsalardı, başka şube açarlar mıydı duvarlarına o sözü yapıştıranlar? Yoksa “azıcık aşım, ağrısız başım” mı derlerdi, akşam üstü Beşiktaş-Üsküdar vapurunu andıran bir kalabalığa ancak yetişiyor olmanın burnundan kıl aldırmayan rehavetiyle ünlenen ve bununla yetinenler?

Biz kendi kahvemizle kavrulalım mantığı mıdır kuru kahveci mahdumlarından birinin bile başka bir şube açmaya kalkışmamış olmasının nedeni; yoksa “Mehmetefendi erkil bir aile saadeti” midir ortak çıkarlarını küresel müstevlilerin hain emelleriyle birleştirmekten alıkoyan?..

Hayatın gelişigüzelliklerini birbirinin tıpkısı tekdüzeliklere indirgemiş yapay güzelliklerden haz etmem ben ve her şeye rağmen, severim –farkını kendim teslim ettiğim sürece– başka yerde şubesi yok şeyleri.

Değil mi ki başka yerde şubesi yok; kendilerine vekaleten sattırdıkları plastik içine sandviç alüminyum “garp kurnazlığı”na paketlenmiş “şark kahvesi” yerine, ben yine taze kavrulmuş halis “Türk Kahvesi” kokusunu içime çeke çeke, sıramın önüne geçme aklıevvelliklerini “benimki seninkinden daha taze olacak” salakça avuntusu eşlikli gülümseyişimle savuşturup, evime ağzı zımbalanmış minik kese kâğıtlarından götürmeyi tercih edeceğim sonuna kadar…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder