Özet
Divan şairleri kendi
ilgi alanlarına göre, şiirlerinde değişik mesleklere ait bilgilerden ve bu
mesleklerin terminolojilerinden faydalanmaktadırlar. Divan şairlerinin
şiirlerinde imgelerine başvurduğu mesleklerden biri de kasaplıktır. Bu
çalışmada divan edebiyatında kasaplıkla ilgili atıflar ve terminoloji ele
alınmaktadır.
Anahtar kelimeler: Divan edebiyatı, Sosyal hayat, Kasap, Kasaplık.
Abstract:
Divan
poets, depending on their personal field of interest, refer to various
professions and the terminology of that profession. Butchery and some terms
related to butchery is one such profession. This study, lists and discusses
references and terminology relating to butchery in divan poetry.
Keywords:
Divan literature, Social life, Butcher, Butchery.
Giriş
Herhangi bir sanat
dalının toplumdan ne kadar soyut olursa olsun bulunduğu devrin hayat
şekillerini aksettirmemesi mümkün değildir. Dolayısıyla şairler ve sanatkârlar
da çoğu zaman farkında olarak veya olmayarak içinde yaşadıkları devrin ve
muhitin etkisi altında kalır. Diğer sanat dallarında olduğu gibi edebiyat da
sosyal hayattan ve çevreden çeşitli malzemeler alarak şekillenen bir sanat
dalıdır. Edebiyatın sosyal hayatla iç içe olması durumu, divan şiirinde de
kendisini bariz bir şekilde hissettirir. Çünkü birçok divan şairi, devrinde ve
içinde yaşadığı toplumun sosyal hayatıyla ilgili birtakım unsurları bilinçli
bir şekilde şiirlerinde kullanmıştır.
Divan edebiyatı
geleneğinde yetişen şairlerin iyi bir gözlem yaparak kendilerine ilham kaynağı
olarak gördükleri ve şiirlerinde başarılı bir şekilde kullandıkları sosyal
hayata ait unsurlar arasında çeşitli yaşayış şekilleri, inanışlar ve
uygulamalar, âdetler ve gelenekler, kullanılan eşyalar, eğlence hayatı, yiyecek
ve içecekler, kültürel değerler ve çeşitli meslek dalları başta gelir.
Çeşitli meslekler ve
bu mesleklerle ilgili bazı terimler, şairlere ilham kaynağı olan sosyal hayata
ait unsurların en önemlileri arasında yer alır. Zaman zaman kendileri de bu meslek
dallarının birer mensubu olan divan şairleri, yaşadıkları dönemde toplum
hayatında varlığını sürdüren meslekler ve bunlarla ilgili birtakım kelimeleri,
şiirlerinde çeşitli benzetme ve anlam ilgileri içinde sık sık kullanmışlardır.
Bunlar arasında bazı devlet görevleri, kasaplık, hamamcılık, berberlik,
sarraflık, terzilik, hallaçlık, zergerlik, nakkaşlık, attarlık gibi meslekler önde
gelir.
Divan şairlerinin
ilgi duydukları ve onlarda farklı çağrışımlar yaparak şiirlerine renk katan
meslek dallarından biri de kasaplıktır. Genellikle kasaplığın kan dökme,
yaralama, kesme ve acımasızlıkla olan ilgisinden dolayı bu meslek, şairler
tarafından daha çok âşıklara sürekli eziyette bulunan sevgili için bir benzetme
unsuru olarak kullanılmıştır.
Kasaplıkla ilgili
divan şairlerinde çeşitli çağrışımlar oluşturan başlıca kelimeler alt başlıklar
hâlinde aşağıya alınmış ve bu kelimelerin bazı şairlerin şiirlerinde geçtiği
yerler tespit edilerek bunların hangi amaçlarla kullanıldığına dair açıklamalar
yapılmıştır.
Kasap
Kasap, sığır veya koyun
gibi eti yenecek hayvanları kesen veya dükkânında perakende olarak satan
kimsedir. Ayrıca et satılan dükkânlara da kasap denir.1 Divan şiirinde ise bu kelime
daha çok kan dökücü, hunhar anlamında sevgilinin âşıkları karşısındaki
acımasızlığını belirtmek için kullanılır.
Klâsik Türk şiirinde
sevgililer, âşıklarına karşılık vermemelerinin yanında onlara sürekli eza ve
cefa etmeleriyle karşımıza çıkarlar. Hatta sevgililerin yaptıkları bu
eziyetler, âşıkları yaralayarak onların kanlarını dökmelerine kadar gider. İşte
bu yüzden âşıklarına yaptıkları bu acımasızca uygulamaları ve kan dökmelerinden
dolayı sevgililer, şairler tarafından mesleği hayvan kesmek olan kasaplara
benzetilirler. Bu benzetmede kasap olan sevgiliyle birlikte onun gözleri,
kirpikleri, kaşları ve gamzesi de âşıklara eziyet edip onların kanını dökmede
başrolü oynar. Aşağıdaki beyitte Mezâkî, sevgilisinin ne zaman büyüleyici
gözleriyle büyü yaparak âşığın canını almaya niyetlense; o anda aniden elinde
kasap hançerinin peyda olacağını söyleyerek onu, kurbanını kesmek için eline
keskin bir bıçak alan kasaba benzetir:
Ne sâhirdür gözüñ
sihr eyleyüp ger kasd-ı cân itse
Elinde nâgehân bir
hançer-i kassâb olur peydâ (Mezâkî, G. 15/5)
Sevgili, her ne kadar
durmadan âşıkların kanını dökmek istese de âşıklar bu durumdan şikâyetçi
değildir. Çünkü sevgilinin âşıkların canına kast etmek için bile olsa onlarla uğraşması,
âşıklar için bir iltifattır. Âşıklar, bu sayede hiçbir zaman sevgililerinden göremedikleri
ilgiyi görmüş olacaklardır.
Kasaba benzeyen
sevgilinin, âşıkların kanını döktüğünü bilen Ravzî; kendi canının da bu kasaba
kurban olmak için hazır olduğunu söylerken hiç olmazsa ona kurban olurken
iltifat görmeyi umut eder:
Dökerse hûn-ı ‘uşşâkı
eger ol dil-ber-i kassâb
Bizüm de cânumuz
hâzır aña kurbâna ‘ışk eyle (Ravzî, K. 13/62)
Şair, yine başka bir
beyitte de ilgi görmek amacıyla kasap sevgilisine seslenerek ondan bıçağını
koyuna değil de kendine çalmasını ister:
Gel gel ey dil-ber-i
kassâb-ı cefâ-hû lutf it
Ğaneme çalma bıçağı
beni kurbân eyle (Ravzî, G. 520/3)
Gamze, sevgilinin
süzgün bakışıdır. Bu bakış göz, kaş ve kirpiklerle birlikte sevgilinin âşıklarına
eziyet araçlarından en önemlilerinden biridir. Bu yan bakışta kirpikler bir ok,
kaş ise bir hançer görevi üstlenerek sürekli âşıkların canına ve gönlüne
kasteder. Sevgili, kan dökücü bu yan bakışından dolayı mesleği kan dökmek olan
kasaplara benzetilir. Kasap olan sevgilinin kurbanları ise onun âşıklarıdır.
Ancak âşıklar, bu durumdan şikâyetçi değildir.
Ahmet Paşa, her zaman
kanını dökmek isteyen sevgilisinin gözlerini, kurbanlarının kanını akıtan bir
kasaba benzetir:
Her dem diler gözün
ki döke kanın Ahmedin
Kassâb-ı hûn-fişân
gibi kurbâna kasd eder (Ahmet Paşa, G. 75/6)
Sevgilinin kan dökücü
yan bakışını bir kasaba benzeten Pertev, bayram yapmak için bu kasabın elinde
kurban olmak ister:
Kurbân olayım ‘îd
ideyüm dirsin a Pertev
Hûnî-nigeh-i ğamzeyi
kassâb mı sanduñ (Pertev, G. 307/7)92
Kasaba benzettiği
sevgilinin bakışının kılıcını, sıhhat için kan almaya yarayan keskin bir
neştere benzeten Hâzık; kasaba benzeyen sevgiliye kurban olanların feryat etmeyeceklerini
söyler:
Sanırlar tîği fasd-ı
sıhhate bir neşter-i ser-tîz
Saña kurbân olanlar
eylemez kassâbdan feryâd (Hâzık, G. 44/8)
Câzim ise sevgilinin
acımasız bir kasaba benzeyen gamzesinin elinde kurban olmaktansa, onun
ellerinde kurban olmayı tercih eder:
Kend’elüñle beni
başuñ içün kurbân et
Verme gamzeñ gibi bir
şefkati yok kassâba (Câzim, G. 276/4)
Tâcizâde Câfer
Çelebi, sevgilinin kasaba benzeyen gözlerinin, hançer çekip hasta olan âşığı
öldürmeye yeltenmesine şaşırır. Çünkü kurban sayısı bir iken, onu kesecek olan
kasap sayısı ise ikidir:
Ben hastayı öldürmege
hançer çekübdür gözleri
Yâ Rab bu ne âyîni ki
kurbân bir ü kassâb iki
(Tâcizâde Câfer
Çelebi, G. 243/6)
Yine şaire göre
sevgilinin gamze kılıcının kana bulaşmış olması normaldir. Çünkü kasapların
hançerlerinden sürekli kan eksik olmaz:
Gamzesinüñ tîğı
hûn-âlûd olduğı bu kim
Eksük olmaz kan dem-â-dem
hançer-i kassâbda (Tâcizâde Câfer Çelebi, G. 175/2)
Fuzûlî’nin
sevgilisinden isteği ise adam öldüren yan bakışıyla kendisine bakmasıdır. Böylelikle
şair, sevgilisinden bir türlü göremediği iltifatı görmüş olacaktır. Çünkü
kasapların, kurbanlarına dönüp bakmaları bile onlar için bir merhamettir:
Fuzûlî ğamze-i
merdüm-küşüñden iltifât ister
Sanır kim iltifatı
rahm olur kurbana kassâbuñ (Fuzûlî, G. 164/7)
Kasapların ve
cellatların ölülere merhametlerinin olmayacağını söyleyen Muhyî, sevgilinin
acımasız iki gözünü birer kasap ve cellada benzeterek onlardan merhamet umulmamasını
ister:
Umma rahm ey dil o
iki dîde-i bî-dâddan
Rahm gelmez küşteye
kassab ile cellâddan (Muhyî, G. 507/1)
Şair, bir başka
beytinde de sevgilinin gözlerini öldürücülüğü bakımından bir kasaba; gözlerindeki
kirpiklerini de kasapların hayvan kesmek için ellerinde tuttukları bıçağa benzetmiştir:
Çeşmi kassâbdur ki yâ
niçe
Müjeler bir tutam
bıçağ olmış (Muhyî, G. 307/6)
Ahmet Paşa, “Hak, o
kan dökücü sevgiliye hışm ile kılıcını bileyip eziyetle can alması için tasa
benzer bir gönül, kasap gibi bir de göz vermiş” diyerek sevgilinin
acımasızlığını ve kan dökücülüğünü, onu bir kasaba benzeterek açıklamaya
çalışır:
Hışm ile tîğin
bileyip cevr ile cân almağa
Vermiş ol hûn-rîze
Hak hâra gönül kassâb göz (Ahmed Paşa, G. 123/3)
Dünyada bir koyuna
benzeyen canını, felek kasabının bir gün kurban edeceğinin farkında olan
Behiştî’nin son isteği, sevgiliye kurban olmaktır:
Gûsfend-i cânumı
‘âlemde kassâb-ı felek
‘Âkıbet kurbân ider
bârî saña itsün saña (Behiştî, G. 21/3)
Gamın kendisini
öldüreceğini bilen Cem Sultan da hiç olmazsa sevgilisinin elinden ölmenin
hayalini kurar. Ancak sevgilisinden “ölmüşe kasap gerekmez” cevabını alır:
Didüm Cemi ğam
öldiriser bari sen öldür
Güldi didi kim ölmişe
kassâb ne hâcet (Cem Sultan, G. 19/5)
Ravzî, kasaba
benzeyen sevgili ne zaman kurban istese can ve gönlün ona kurban edilmesinin
gerekliliğini vurgular:
Berre-i cân u dili
Ravzî fidâ itmek gerek
Her kaçan ol
dil-ber-i kassâb kurbân isteye (Ravzî, G. 526/4)
Kurban bayramında
herkes kendi kasabına kurbanını gösterirken gönül de kasaba benzettiği
sevgiliye kendi canını kurban olarak gösterir:
‘Îd-i adhâdur ki dil
canânına cân gösterür
Her kişi bu demde
kassâbına kurbân gösterür (Fehîm, K. 10/1)
Satır
Kasaplar tarafından
et kesmek ve kemik parçalamak için kullanılan ağır, enli ve keskin büyük
bıçaklara denir. Divan şiirinde sevgililer, acımasızlıkları ve kan
dökücülükleriyle kasaba benzetilirken; onların âşıkları yaralayıp kanlarını
dökmede en büyük eziyet vasıtaları olan bakışları da kasapların kullandıkları
keskin satırlara benzetilir.
Aşağıdaki beyitte
“Aya benzeyen sevgili, âşığına öfkeli bakınca sanki ecel kasabı satır kabzasına
sarılmış gibi olur” diyen Sâmî; öfkeli bakan sevgiliyi can alan bir kasaba, bu bakışta
gözlerindeki kirpikleri de kasapların ellerindeki satıra benzetir:
Sâmî o meh itdükde
nigâh-ı ğazab-âlûd
Kassâb-ı ecel kabza-i
sâtûra sarılmış (Sâmî, G. 56/5)
Sevgilinin âşığıyla
ilgilenir gibi yaparak onu ümitlendirmesine aldanmamak gerekir. Çünkü o, koyunu
besleyip birkaç gün sonra etini yemek için kesen kasaplar gibi âşığını satırla kesmek
için sabırsızlanacaktır:94
Bir iki gün koyunı
semridür ise kassâb
Etin yimege anuñ tîz
ider yine sâtûr (Mesîhî, K. 19/13)
Nâilî, “Ecel
kasabının elini ve satırını bilmezken gönlünün durak yerinin, aşkın kurban edildiği
yer olduğunu” söylediği aşağıdaki beyitte, bilmeyerek kurban kesilen bu meydana
düştüğünü ifade eder:
Vakf-ı kurbân-geh-i
aşk idi göñül bilmez iken
Dest-i kassâb-ı ecel
kabza-i sâtûr henüz (Nâilî, G. 143/5)
Câzim de sevgilisini,
âşıkların ciğerlerini yaralayan kaza kasabına benzetirken onun yan bakışlarını
da yaralayıcılığı ve keskinliği bakımından kasapların kullandığı satıra benzetir:
Sâtûr-ı nigâhuñ ne
belâdur hele görsün
Kassâb-ı kazâsın ne
cigerler yaralarsın (Câzim, G. 267/3)
Tırsî’nin aşağıdaki
beytinde ise hasret çeken âşık, rakibi kıyma gibi doğramak için satır olmak
ister:
Rakîbi kıyma kıyma
itmek içün gördügüm yerde
Didi hasret-keşi
mânend-i sâtûr olmamuz yegdür (Tırsî, G. 62/2)
Çengel
Kasapların,
kestikleri hayvanların parçalanmış etlerini asmak için kullandıkları ucu eğri
ve sivri demir alettir. Şairler, genellikle ucu kıvrım kıvrım olan sevgilinin
saçlarını veya kirpiklerini şekil itibarıyla çengele benzetirler. Nasıl ki bir
kasap, kesmiş olduğu hayvanın etlerini parçalayıp çengele asarsa; sevgililer
tarafından boğazlanan âşıklar da yine sevgili tarafından bu saç ve kirpik
çengeline asılır.
Aşağıdaki beyitte
sevgili, bir kasap gibi âşığın gönlünü gözleriyle parçalayıp saçının çengeline
asmanın planını yapar:
Gözlerüñ yine
terâzûladı dil nîmelerin
Zülfüñüñ asmağa
çengâline kassâb gibi (Zâtî, G. 1539/4)
Necmî de kasaba
benzeyen sevgili tarafından öldürülen gönlünün her parçasının yine onun saçının
çengeline asıldığını söyler:
Dil ki bir kassâbun
oldı küşte-i pür-yâresi
Zülfi çengâlinde
kaldı asılı her pâresi (Kınalı-zâde H. Çelebi, 2009:359)
Sevgili, bazen
âşıkların gönüllerini kasap çengeline benzeyen kirpiklerine asıp bunlardan
damla damla akan kanları ise yine âşıklara sunar:
Çengel-i kassâb-tek
müjgâna asmış dilleri
Katre katre kanını
‘uşşâka sunmış ol perî (Osman-zâde Tâib, G. 78/1)
Kanara
Aslı Arapça “kınnâre”
olup hayvan satılan ve kesilen yer, mezbaha veya üççatallı kasap çengeli
anlamında kullanılan bir kelimedir. Divan şiirinde her iki anlamıyla da kullanıldığı
görülmektedir.
Aşağıdaki beyitte
Ahmet Paşa, gözleri kasaba benzeyen sevgilisinden kanaraya benzeyen
kirpiklerine bir kasap gibi gönül parçalarını asmasını ister:
Nice bir çeşmi kanâre
edinip kirpigini
Asa dil nîmelerin
üstüne kassâb gibi (Ahmet Paşa, G. 335/3)
Âhî de aşağıdaki
beyitte, sevgilinin gözlerini bir kasaba, kirpiklerini de âşığın gönlünün
parçalarının asıldığı bir kanaraya benzetmiştir:
İdüpdür asmağa dil
nîmesini
Gözi kassâbı müjgânın
kanara (Âhî, G. 114/2)
Muhyî ise “sevgilinin
bir kasap gibi âşıklarını her gün kurban ederek dükkânını bir kanaraya
dönüştürdüğünü” söyleyerek kanara kelimesini mezbaha anlamında kullanmıştır:
Uşşâkı her gün eyler
kassâb-vâr kurban
Dükkânı anuñ olmış
gûyâ ki bir kanâra (Muhyî, G. 562/6)
Bismil-geh (kurban kesim yeri)
Hayvanların kesildiği
yerdir. Günümüzde mezbaha olarak adlandırılan bu mekân, divan şairleri için
âşıkların sevgililer tarafından kesildiği bir yer olarak tasavvur edilmiştir.
Sevgilisinden başı
için düşmanlık kılıcıyla kendisine kıymamasını isteyen Fatin, yine ondan
aşkının bismil-gehinde feda etmek amacıyla kendisini beslemesini ister:
Tîğ-ı düşnâm ile
kıyma baña koç başıñ içün
Besle bismil-geh-i ‘aşkıñda
fedâ niyetine (Fatin, G. 153/3)
Âşıkların kurban
edildiği yeri temaşa eden Mezâkî, orada kana bulaşmayan hiçbir nesne göremez:
Sahn-ı bismil-geh-i
‘uşşâkı temâşâ itdüm
Nesne yok sad-ser-i
âğuşte be-hûndan gayrı (Mezâkî, G. 438/3)
Sevgilinin âşıkları
karşısındaki ilgisizliğini açıklamaya çalışan Pertev, bu durumu “dergâhı, onun
uğruna kurban olan âşıklarla kanla dolu kurban kesilen yere dönse bile sevgili onlara
bakmaz” diyerek açıklamaya çalışır:
İtmez ‘uşşâka nazar
yolına kurbân olsa
Dönse bismil-gehe ger
dergehi biñ kan olsa (Pertev, G. 476/1)
Eğridirli Şeyhî,
kurban kesim yerinde gönül koyununun; sevgilinin yan bakışının kasabına kurban
olmaktan kurtulmasının mümkün olmadığını dile getirir:96
Bu kurbân-gehde
kurtulmak olur mu gûsfend-i dil
Eder ol ğamze-i
kassâb bismil bir de cânâna (Eğridirli Şeyhî, G. 152/3)
Nâilî’ye göre
sevgilinin kesim yerinde can vermek için bekleyenler (âşıklar), kurbana değil
arşta safa durmuş en büyük meleklere benzer:
Duranlar cân be-leb
bismil-gehinde Nâ’ilî-âsâ
Saf-ı kerrübiyân-ı
arşdır kurbâniyân sanma (Nâilî, G. 319/7)
Hafîd ise sevgilinin
hayvan kesim yerinde kurban olmayı o kadar çok arzular ki bunu, ruhunun
duymamasını ister:
Aşk ile
bismil-gehinde sana kurbân olmagı
Şöyle ister ki Hafîd
rûh-ı revânuñ duymasın (Hafîd, G. 184/5)
Kasaplıkla ilgili çeşitli adetler ve uygulamalar
Kasaplar hayvanları
daha rahat kesebilmek için birtakım uygulamalara başvurmuşlar, bu uygulamalar
da zamanla yaygınlık kazanmıştır.
Kurbana daha fazla
acı çektirilmemesi ve kurbanın daha kolay kesilmesi için kesimde kullanılacak
bıçakların kasaplar tarafından keskinleştirilmesi bu uygulamalardan biridir.
Kasapların kurbanlara
karşı en büyük merhametinin kan dökücü hançerinin ağzını keskinleştirmek
olduğunu söyleyen Sâbit, bu şekilde daha az acı çekeceğini düşünür. Çünkü keskin
bıçak, kurbanı daha çabuk keserek onun çektiği acıların artmasını önleyecektir:
Dehen-i hançer-i
hûn-rîzini tîz itmededür
Eñ büyük şefkati
kurbânlara kassâblaruñ (Sâbit, G. 209/8)
Kasapların kurbanları
daha rahat kesebilmek için başvurdukları uygulamalardan bir diğeri de
ayaklarıyla hayvanların yüzüne basmalarıdır. Çünkü bu sayede hayvanın kesim esnasında
hareket etmesinin önüne geçilmiş olunacaktır.
Aşağıdaki beyitte bu
uygulamaya dikkat çeken Nev’î, acımasız sevgilisinden kendisini kurban etmesini
ister. Çünkü sevgili, Nev’î’yi kurban etmek için yüzüne bastığında Nev’î de bu
sayede sevgilinin yüzünü görmüş olacaktır:
O demler gelse kim
kılsañ beni ey rahmi yok kurbân
Yüzüme sen ayak
bassañ ruhuna ben nigâh itsem (Nev’î, G. 314/3)
Aşağıdaki beyitte “O
kan dökücünün (sevgilinin) kasap gibi ayağıyla yüzünün üstüne basıp başını
kesmesine razı olduğunu” söyleyen Bâkî ise hem sevgiliyi kan dökücü olmasıyla bir
kasaba benzetir hem de kasaplar tarafından kesilecek olan hayvanların başlarına
basılması âdetine işaret eder:
Başumı kesdügine
râzıyam ol hûnînüñ
Ayağın bassa yüzüm
üstine kassâb gibi (Bâkî, G. 507/3)97
Kesilecek olan
hayvanın bir önceki kesilen hayvanı görmemesi için boğazlanmadan önce gözlerinin
bağlanması kasaplar arasında yaygınlık kazanmış âdetlerdendir.
Aşağıdaki beyitte
Pertev, kurbanın boğazlanmadan önce gözlerinin bağlanmasını; kurban bayramında
akıtılacak olan kana bedel olduğunu düşünür:
İderler dîde-i
kurbânı pûşîde dem-i bismil
Bu ikrâm u nüvâziş
hûn-bahâ-yı ‘îd-i kurbândur (Pertev, G. 199/3)
Kavsî de kurban
edilmeden önce gözleri bağlanınca her kirpiğinin ateşli bir muma benzediğini
söyleyerek kasaba benzeyen sevgiliye yalvardığını ifade eder:
Benüm her kipriğüm
bir odlu dildür şem’ teg amma
Gözümi bağlayandan
soñra ol kassâba yalvardum (Kavsî, G. 319/3)
Herhangi bir hayvanın
boğazlanmasından sonra bıçağa bulaşan kanın yine kesilen bu hayvanın üzerinde
silinmesi, halk arasında günümüzde de hâlâ yaşayan âdetlerdendir.
Aşağıdaki beyitte
kasap gamzeli sevgili, Hamdî’yi öyle bir boğazlar ki sonunda bıçağının kanını
yine onun üzerinden siler:
‘Uşşâkını koyın gibi
ol ğamze-i kassâb
Kırdı o kadar kim
bıçağın Hamdîde sildi (Hamdî, G. 172/5)
Kasaplıkla ilgili
bazı düşünce ve uygulamalar atasözleri ve deyimlerimize yansımıştır. Bunlardan
bir kısmı günümüzde de halk arasında kullanılmaya devam etmektedir. “Kasap et derdinde,
koyun can derdinde” atasözü bunlardan biridir.
Aşağıdaki beyitte
koynuna giren sevgilisinin “yoluma kurban ol” demesine şaşıran Meâlî, bu durumu
“kasap et derdinde, koyun can derdinde” atasözüyle açıklamaya çalışır:
Çü girdi koynuma
cânân didi ol yoluma kurbân
Koyuna cânı kayısı ve
et kayısı kassâba (Meâlî, G. 18/3)
Kesilecek olan
hayvanların kesim yerine götürülürken birtakım zorluklar çıkarması her zaman
görülebilecek bir durumdur. Bu yüzden hayvanlar, bazı hilelerle yola
getirilmeye çalışılır.
Kaza kasabının
elinden kurtulmanın mümkün olmadığını söyleyen Pertev bu durumu, koyunların
boğazlanmaya hile ile getirilmesiyle açıklar:
Dest-i kassâb-ı
kazâdan nice mümkin tahlîs
Mîşler zebhe
çerâgehden ayağ ile gelür (Pertev, G. 85/4)
Kaza ve belalardan
korunmak amacıyla özellikle çocukların alnına kesilen hayvanların kanından
sürmek, günümüzde de hâlâ halk arasında canlılığını koruyan kurbanla ilgili en yaygın
âdetlerden biridir.98
Aşağıdaki bentte aşkı
uğruna canını sevgiliye kurban eden Âşık Çelebi, ona seslenerek merhamet edip
kendisinden akacak olan kandan alnına bir damla sürmesini ister:
Eyledüm ‘ışkıñda bin
cân ile kurbân cânumı
Rahm idüp şâyed süre
alnına katre kanumı
Ka’be hakkıçün kabûl
eyle benüm kurbânumı
Yâ İlâhî lutf idüp
cânâna sıhhat rûzi kıl (Âşık Çelebi, Tahmis 4/3)
Aşağıdaki beyitte
“Fitne, sevgilinin gözünün kurban yerinde ona kurban olunca; felek çocuğu da
alnına süs olarak şafağın kanını sürer” diyen Fehîm, kurban kanının çocukların alnına
sürülmesi âdetine işaret etmiştir:
Şafak hûnın ider
tıfl-ı felek zîb-i cebîn
Fitne bismil-geh-i
çeşmünde ki kurbânun olur (Fehîm, G. 83/6)
Ahmet Paşa da
sevgilisine seslenerek kötü kişilerin nazarından korunması için alnına, yaya
benzeyen kaşına kurban olan âşıkların kanından sürmesini ister:
Kemân ebrûsuna kurbân
olan âşıkların kanın
Süreydi alnına bâri
yavuz gözden yavuz dilden (Ahmet Paşa, G. 231/4)
Hâletî de yeni
açılmış bir goncayı, felek tarafından kurban edilen bülbülden akan kandan, yeni
yetişen bir çocuğun alnına sürülen bir kan damlasına benzer:
Nev-şüküfte gonce
gûyâ tıfl-ı nev-resdür ki çerh
Bülbüli kurbân idüp
kor alnına bir katre kan (Hâletî, G. 662/3)
Nisârî’ye göre de
acımasız sevgilinin alnında görünen ben değil, kurban ettiği âşığından alnına
sürdüğü bir damla kandır:
Hâldür sanmañ
cebîninde o yâr-i bî-amân
‘Âşıkın kurbân idüp
sürmüş durur bir katre kan (Nisârî, G. 204/3)
Yine Tâcizâde Cafer
Çelebi, nevruz bayramında yeni yetişen goncanın alnında görünen kızıl beni,
kurban kanından alna sürülen kana benzetir:
‘Îd-i nevrûz oldı vü
alnında tıfl-ı goncanuñ
Şol kızıl beñ kim
görinür tâze kurbân kanıdur (Tâcizâde Cafer Çelebi, K. 25/4)
Emrî de “sevgilinin,
alnına sürmek için kendisinin kavuşma bayramının mumuna kurban olan
pervanelerin (âşıkların) kanına parmak batırdığını” söylediği aşağıdaki
beytinde, alna kurban kanı sürme âdetine değinir:
Şem’-i ‘îd-i vaslda
kurbân idüp pervânesin
Cebhesine sürmege
barmak baturmış kanına (Emrî, G. 507/4)
Revânî’ye göre
bayramda sevgilinin alnına sürülmüş olan kurban kanını görenler, bunu su üstüne
düşen kırmızı bir gül yaprağına benzetirler:99
‘Iydda alnuñda kurbân
kanını didi gören
Bir kızıl gül
bergidür düşmiş yatur âb üstine (Revânî, G. 366/2)
Zâtî, sevgilinin
köyünün Kâbe’sine kurban olduğunda kendisinden akacak olan kandan meleklerin,
sevgilinin alnına sürmesini isterken bu âdete işaret eder:
Kâ’be-i kûyında ger
kurbân olursañ dil-berüñ
Alnına ey dil
melekler süreler kanuñ senüñ (Zâtî, G. 802/3)
Çâkerî’ye göre
sayısız bülbülleri (âşıkları) kurban eden gülün (sevgilinin) alnında, hâlâ bu
bülbüllerin kanı bulunmaktadır:
Niçe bülbülleri gül
kıldı kurbân
Henüz alnında bülbül
kanı vardur (Çâkerî, G. 35/4)
Bir hayvan kurban
edilirken akan kandan kesen kişiye ve etrafındaki eşyalara bulaşması
kaçınılmazdır.
Aşağıdaki beyitte bu
duruma değinen Bâkî, sevgilinin çehresindeki ağzını; âşıklarını kurban ederken
üzerine sıçrayan bir damla kana benzetir:
Çihresinde görinen
sanmañ o hûnînüñ dehân
‘Âşıkın kurbân
iderken sıçramış bir katre kan (Bâkî, G. 373/1)
Âsaf da sevgilinin
hançerindeki la’l taşını, âşığını kurban ederken ondan sıçrayan bir damla kana
benzetir:
Hançerinüñ kabzasında
la’l sanmañ ol cevân
‘Âşıkın kurbân
iderken sıçramış bir katre kan (Âsaf, G. 744/1)
Zuhûrî de aşağıdaki
beyitte “sana kavuşmanın bayramında kurban olduğumda eteğine kan bulaşmasın”
diyerek üzerinin kan olmaması için sevgilisini uyarmaktan geri durmaz:
Sakın âlûde-hân
bulmasun ey şûh dâmânuñ
Visâlüñ ‘ıydına şevk
ile kurbân olduğum demler (Ahdî, 2005: 411)
Sevgilinin
kirpikleriyle göğsü kana boyanan Helâkî, bu durumu normal karşılar. Çünkü
kasaplar tarafından kesilen hayvanın boynuna ben koymak âdettendir:
Kirpigüñ n’ola kızıl
kana boyarsa sînemi
Resmdür çün ben komak
kassâba kurbân koynına (Helâkî, G. 136/6)
Sonuç
Sosyal hayata ait
birçok unsuru şiirlerinde başarıyla kullanan divan şairleri, kasaplık mesleği
ve kasaplıkla ilgili terimleri de şiirlerinde kullanırken aynı başarıyı
göstermişlerdir. İncelenen şiirlerde şairlerin bu meslekle ilgili kasap, satır,
çengel, kanara, bismil-geh (mezbaha) gibi kelimeleri; daha çok klasik Türk
şiirinin âşık-maşuk arasındaki ilişkisinde, sevgilinin acımasızlığını anlatmada
bir araç olarak kullandıkları görülmektedir. Kaza ve belalardan korunmak
amacıyla özellikle çocukların alnına kesilen hayvanların kanından sürmek,
günümüzde de hâlâ halk arasında canlılığını koruyan kurbanla ilgili en yaygın
âdetlerden biridir.98
Aşağıdaki bentte aşkı
uğruna canını sevgiliye kurban eden Âşık Çelebi, ona seslenerek merhamet edip
kendisinden akacak olan kandan alnına bir damla sürmesini ister:
Eyledüm ‘ışkıñda bin
cân ile kurbân cânumı
Rahm idüp şâyed süre
alnına katre kanumı
Ka’be hakkıçün kabûl
eyle benüm kurbânumı
Yâ İlâhî lutf idüp
cânâna sıhhat rûzi kıl (Âşık Çelebi, Tahmis 4/3)
Aşağıdaki beyitte
“Fitne, sevgilinin gözünün kurban yerinde ona kurban olunca; felek çocuğu da
alnına süs olarak şafağın kanını sürer” diyen Fehîm, kurban kanının çocukların alnına
sürülmesi âdetine işaret etmiştir:
Şafak hûnın ider
tıfl-ı felek zîb-i cebîn
Fitne bismil-geh-i
çeşmünde ki kurbânun olur (Fehîm, G. 83/6)
Ahmet Paşa da
sevgilisine seslenerek kötü kişilerin nazarından korunması için alnına, yaya
benzeyen kaşına kurban olan âşıkların kanından sürmesini ister:
Kemân ebrûsuna kurbân
olan âşıkların kanın
Süreydi alnına bâri
yavuz gözden yavuz dilden (Ahmet Paşa, G. 231/4)
Hâletî de yeni
açılmış bir goncayı, felek tarafından kurban edilen bülbülden akan kandan, yeni
yetişen bir çocuğun alnına sürülen bir kan damlasına benzer:
Nev-şüküfte gonce
gûyâ tıfl-ı nev-resdür ki çerh
Bülbüli kurbân idüp
kor alnına bir katre kan (Hâletî, G. 662/3)
Nisârî’ye göre de
acımasız sevgilinin alnında görünen ben değil, kurban ettiği âşığından alnına
sürdüğü bir damla kandır:
Hâldür sanmañ
cebîninde o yâr-i bî-amân
‘Âşıkın kurbân idüp
sürmüş durur bir katre kan (Nisârî, G. 204/3)
Yine Tâcizâde Cafer
Çelebi, nevruz bayramında yeni yetişen goncanın alnında görünen kızıl beni,
kurban kanından alna sürülen kana benzetir:
‘Îd-i nevrûz oldı vü
alnında tıfl-ı goncanuñ
Şol kızıl beñ kim
görinür tâze kurbân kanıdur (Tâcizâde Cafer Çelebi, K. 25/4)
Emrî de “sevgilinin,
alnına sürmek için kendisinin kavuşma bayramının mumuna kurban olan
pervanelerin (âşıkların) kanına parmak batırdığını” söylediği aşağıdaki
beytinde, alna kurban kanı sürme âdetine değinir:
Şem’-i ‘îd-i vaslda
kurbân idüp pervânesin
Cebhesine sürmege
barmak baturmış kanına (Emrî, G. 507/4)
Revânî’ye göre
bayramda sevgilinin alnına sürülmüş olan kurban kanını görenler,bunu su üstüne
düşen kırmızı bir gül yaprağına benzetirler:99
‘Iydda alnuñda kurbân
kanını didi gören
Bir kızıl gül
bergidür düşmiş yatur âb üstine (Revânî, G. 366/2)
Zâtî, sevgilinin
köyünün Kâbe’sine kurban olduğunda kendisinden akacak olan kandan meleklerin,
sevgilinin alnına sürmesini isterken bu âdete işaret eder:
Kâ’be-i kûyında ger
kurbân olursañ dil-berüñ
Alnına ey dil
melekler süreler kanuñ senüñ (Zâtî, G. 802/3)
Çâkerî’ye göre
sayısız bülbülleri (âşıkları) kurban eden gülün (sevgilinin) alnında, hâlâ bu
bülbüllerin kanı bulunmaktadır:
Niçe bülbülleri gül
kıldı kurbân
Henüz alnında bülbül
kanı vardur (Çâkerî, G. 35/4)
Bir hayvan kurban
edilirken akan kandan kesen kişiye ve etrafındaki eşyalara bulaşması
kaçınılmazdır.
Aşağıdaki beyitte bu
duruma değinen Bâkî, sevgilinin çehresindeki ağzını; âşıklarını kurban ederken
üzerine sıçrayan bir damla kana benzetir:
Çihresinde görinen
sanmañ o hûnînüñ dehân
‘Âşıkın kurbân
iderken sıçramış bir katre kan (Bâkî, G. 373/1)
Âsaf da sevgilinin
hançerindeki la’l taşını, âşığını kurban ederken ondan sıçrayan bir damla kana
benzetir:
Hançerinüñ kabzasında
la’l sanmañ ol cevân
‘Âşıkın kurbân
iderken sıçramış bir katre kan (Âsaf, G. 744/1)
Zuhûrî de aşağıdaki
beyitte “sana kavuşmanın bayramında kurban olduğumda eteğine kan bulaşmasın”
diyerek üzerinin kan olmaması için sevgilisini uyarmaktan geri durmaz:
Sakın âlûde-hân
bulmasun ey şûh dâmânuñ
Visâlüñ ‘ıydına şevk
ile kurbân olduğum demler (Ahdî, 2005: 411)
Sevgilinin
kirpikleriyle göğsü kana boyanan Helâkî, bu durumu normal karşılar. Çünkü
kasaplar tarafından kesilen hayvanın boynuna ben koymak âdettendir:
Kirpigüñ n’ola kızıl
kana boyarsa sînemi
Resmdür çün ben komak
kassâba kurbân koynına (Helâkî, G. 136/6)
Sonuç
Sosyal hayata ait
birçok unsuru şiirlerinde başarıyla kullanan divan şairleri, kasaplık mesleği
ve kasaplıkla ilgili terimleri de şiirlerinde kullanırken aynı başarıyı
göstermişlerdir.
İncelenen şiirlerde
şairlerin bu meslekle ilgili kasap, satır, çengel, kanara, bismil-geh (mezbaha)
gibi kelimeleri; daha çok klasik Türk şiirinin âşık-maşuk arasındaki ilişkisinde,
sevgilinin acımasızlığını anlatmada bir araç olarak kullandıkları
görülmektedir.
/ Yrd. Doç. Dr. Yunus Kaplan,
Osmaniye
Korkut Ata Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü,
Osmaniye.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder