Özet:
Bu makale, tarihsel belge değeri taşıyan Osmanlı
minyatürleri üzerinden dönemin kasap esnafı ve kasaplık mesleğiyle ilgili
mekân, alet ve çalışma şekillerini görsel olarak sunmayı ve elde edilen
tespitleri paylaşmayı amaçlamaktadır. Kasap esnafı ile ilgili minyatürler,
özellikle çeşitli nedenlerle düzenlenen şenlikler esnasında esnaf alayı
geçişlerini sergileyen surnâmelerde bulunur. Bunun dışında ender olarak edebi
eserlerde de kasap dükkânını tasvir eden minyatürler de mevcuttur.
Anahtar Kelimeler: Osmanlı, Esnaf, Kasap,
Minyatür, Surnâme.
Abstract:
This paper describes various Ottoman miniatures
which illustrate butchers, their profession, their work place and tools.
Miniatures can be regarded as historical documents. Miniatures which porty
butchers can be found in surname’s which illustrate the parade of craftsmen on
festivals. Miniatures portraying butchers can also be found, though rarely, in some
literary works. Key words: Ottoman, Tradesman, Butcher, Miniature, Surnâme.
Osmanlı döneminde esnaf teşkilatının bir kolunu
oluşturan kasaplık mesleğinin işleyişini, kanunnâme ve fetvalar dahil olmak
üzere tarihsel belgeler ve Osmanlı iktisat tarihi konusunda yapılmış
tarihsel incelemelerden yola çıkarak dönemin resimli tanıkları olan Osmanlı
minyatürleri üzerinden okumaya çalıştık. Minyatürleri yorumlarken bulundukları
eserlerin ulaşabildiğimiz metinleri bizim için ana kaynağı oluşturdu. Şüphesiz
bu çalışma, tarihsel belge olarak bize sayısız ipuçları sağlayan minyatürler
üzerinden yapılmış bir deneme niteliği taşımaktadır ve yorumlarla yaptığımız bu
tespitlerin bu alanda yapılacak yeni kültür ve sanat tarihi çalışmaları ile
doğrulanması en büyük ümidimizdir. Bu makalede minyatürler, üslup açısından
incelenmeyip kültürümüzde kasaplık mesleği ile ilgili ve dönem içerisindeki
işleyişi ile ilgili olarak gerçekçi bilgileri elde etmek amacıyla ele
alınmıştır.
Osmanlı Öncesi Kasaplık Mesleği
Türklerin tarihin en
eski zamanlarından itibaren yaşadıkları bozkır hayatı ve atlı göçebe
kültürlerinden dolayı hayvancılık başlıca uğraşları, et ise en önemli besin
kaynakları olmuştur. Anadolu Selçukluları döneminde de Türkmenler hayvancılık
ile uğraşmış, büyük sürülere sahip olmuşlardır. Şam, Diyarbakır, İran ve Irak’a
Anadolu’daki bu sürülerden koyun temin edilirdi. Bu büyük sürülerin sürekli
barındıkları ağıllar Kayseri ve Sivas civarında idi. Ayrıca Sivas’ta koyun
pazarı bulunurdu.1
Selçuklularda
şehirden şehire sığır ve koyunları götürerek satan, hayvan ticareti ile uğraşan
meslek sahibine “cellab” denirdi.2 Cellablar, hayvanları kasaplar için toplu
olarak kesilmek üzere salhaneye getirirlerdi. Bunlar, temizlik için şehir
dışında kurulurdu. Konya’nın dış kısmındaki Bab-ı Meslâh (Salhane Kapısı)
salhanenin şehir dışında olduğunu göstermektedir.3 Bu dönemdeki metinlerde
kasap için sellah4 kelimesinin de kullandıldığı görülmektedir.5 Bu sebeple
salhanede hayvan kesim yapan kişilere sellah denildiği ve bunların kasap olduğu
anlaşılmaktadır.
Arapça olan kasap
kelimesinin anlamı hayvan kesme işini devamlı surette yapan, bunu meslek edinen
kimsedir. Hayvancılıkla geçinen bozkır toplumlarında herkes kendi hayvanını
kesebildiği için kasaplık meslek olarak yerleşik düzene geçmeden önce ortaya
çıkmamıştır.6 İslamiyet ile birlikte kasaplık mesleğinin kuralları, özellikle
sağlıkla ilgili olanları, Kuran-ı Kerim ve sünnetle belirlenmiştir. Kasaplığın
sağlık şartlarına uygun yürütülmesini denetleyen muhtesiplik görevi, Osmanlı
döneminde de devam etmiştir. İslam devrinin başlangıcında ve daha sonra
kasapların aynı zamanda kestikleri eti pişirerek yemek (kebap) yaptıkları
bilinmektedir.7 XIII. yüzyılda Horasan’dan Kırşehir’e yerleşen Ahî Evran’ın
kurduğu Ahilik teşkilâtı, Türk esnaf teşkilatının temelini oluşturmuştur.
Ahilerin anayasası olan Fütüvvetnâme, esnaflık mesleği ile ilgili her türlü
kuralı belirlemiştir.8 Fütüvvet verilmeyen mesleklerden biri de kasaplıktır.
Bunun sebebi Hz. Muhammed’in kasapların bulaştığı pislikten dolayı bu mesleği
değersiz görmesidir.9Selçuklu döneminde kasapların dükkân sahibi olduğu
bilinmektedir.10 Kasaplar Konya, Kırşehir, Sivas, Kayseri’de şehir dışında
kurdukları Kasaplar Çarşısı’nda toplu olarak çalışıyorlardı.11 Şehir dışında
kurulmuş olan salhane ve Kasaplar Çarşısı’nın yanında; kesilmiş hayvanların
derilerini işleyen debbağların çalıştığı debbağistan veya tabakhane de yer
almaktaydı. Debbağların pîri Ahî Evran’dır.12
Osmanlı Döneminde Kasaplık Mesleği
Osmanlı esnaf
teşkilatı, Ahilik ve Selçuklu esnaf teşkilatının devamıdır. Esnaf teşkilatının
kuruluşunda dinin rolü ve her esnaf grubunun pîrinin olduğu bilinen bir
gerçektir. Osmanlı esnafının hiyerarşik yapılanmasında Ahilikten farklı olarak,
esnafın birinci derece amiri kadı ve muhtesipler idi. Esnaf yönetici grubunda
bulunan şeyh, duacı ve nakib (peygamber soyundan gelenlerin haklarını dağıtan
kişi) dışında çavuş, yiğitbaşı, kethüda (veya kâhya) ve ikinci kademe olarak da
ihtiyarlar denilen ustalar bulunurdu13. Bu yönetici grup dışındaki diğer
esnaflar ustalar, kalfalar ve çıraklar idi. Şeyh, nakib, duacı, çavuş,
yiğitbaşı adıyla anılan reislerin hak ve yetkileri Osmanlı esnaf teşkilatında zaman
içinde kethüdalara devrolmuştur.14 XVII. yüzyıl içinde fütüvvet usulünü
uygulayacak vasıflı esnafın azalması ve gayrimüslimlerin ticarete girmesi
sebebiyle Ahilik teşkilatı yerini lonca sistemine bırakmıştır. Bu yeni sistemde
bile reise şeyh denmesi ve devletle esnaf ilişkilerini yürüten “ihtiyar heyeti”
denen idarecilerin bulunması, aslında Ahilik geleneğinin sürdüğünü gösterir.
Esnaf teşkilatında amirlik görevi mesleklere göre değişmektedir. Kasap esnafı
için amir yazıcıdır.15 İslam devrinden itibaren kasapların gayrimüslimlerden
olmamasına özen gösterilmiş, Osmanlı döneminde de müslüman ve gayrimüslimlerin
kasapları ayrı tutulmuştur. Bu sınıflandırmaya göre müslüman, yahudi ve zımmi
kasap esnafları bulunmaktaydı. Bunun dışında Müslüman kasap esnafı, koyun ve
sığır kasapları olarak iki farklı gruba ayrılmış; sakatat satan esnaf ise kasap
esnafından ayrı tutulmuştur.
Osmanlı döneminde et,
Anadolu, Eflak, Boğdan, Trakya (Kavala), Bulgaristan, Makedonya (Selanik),
Teselya ve Mora’dan sağlanırdı16. Bu döneminde de cellablık mesleği aynen devam
etmiş, celepler (celepkeşanlar) hayvanları salhanelere getirmekle görevli olan
birer esnaf örgütü kolu olarak yer almıştır. Sermaye gerektiren bu iş,
gönüllülük veya zengin tüccarların mecbur tutulması ile yürütülürdü17.
İstanbul’a et iaşesinden padişahın koyun emini ve kasapbaşısı sorumlu idi.18
İstanbul’da fetihten
sonra ilk salhanenin kurulduğu Yedikule, XVIII. yüzyıla dek bu konumunu
sürdürse de bu yüzyılda salhanelerin uzaklığı gerekçesiyle şehrin çeşitli
yerlerinde; deniz kıyısında Eğrikapı, Eyüp, Balat, Eminönü ve Üsküdar’da kesim
yerleri yapıldı.19 Salhaneciler, bu dönemde kasaplardan ayrı bir esnaf kolu
olarak örgütlenmişlerdir. Hayvan kesimi salhaneler dışında sadece
Atmeydanı’nında bulunan kasaplar tarafından açık havada gerçekleştirilirdi. Bu
esnaflar, kestikleri koyun ve keçilerin etlerini burada asıp satarlardı.20
Kesilen koyun ve
sığırların şehrin merkezine getirildiği yol Bizans’tan beri değişmemiş olan ve
Yedikule Kapısı’ndan başlayıp Bizans döneminde Forum Bovis olarak bilinen Et
Meydanı(Meydan-ı Lahm)’nda sonlanan Kasap Yolu’dur.21 Bu nakil işi için
görevlendirilmiş seğirdim adıyla anılan yeniçeri askerleri22 tarafından Et
Meydanı’na getirilen etler, yeniçeri odalarına dağıtılırdı.
Osmanlı döneminde
koyun ve sığır eti satışı hem dükkânlarda, hem seyyar kasaplar tarafından
sokaklarda gerçekleşirdi. Kasapların dükkânlarının nerede olduğuna gelince,
Kasap İlyas (Cerrahpaşa), Ördek Kasap, Taşkasap (Molla Gürani), Kasap Demirhan
(Cibali), Soğukkuyu Kasap Sokağı (Zeyrek) örneklerinde görüldüğü gibi Fatih’in
bu eski mahalle ve sokaklarının kasap ismi taşımaları şüphesiz burada yoğunluk
arz eden kasap esnafının en önemli göstergesidir. Kasapların dükkanının olması
geleneği önceki bölümde anlattığımız gibi Selçuklulardan beri devam etmektedir.
Samatya’daki Kasap İlyas Cami’nin banisi olan Kasap İlyas, sadece kasap değil,
Fatih’le birlikte fethe katıldığı için nimetü’l-ceyş’ten olup orduya et
sağlayan Fatih’in kasapbaşısıdır ve fetihten sonra Fatih tarafından kendisine
toprak verilerek onurlandırılmıştır.23 Yine Fatih’teki Kasap Demirhan
Mescidi’nin Fatih’in kasapbaşısı olan Kasap Demirhan; Molla Gürani Kızılelma
Caddesi’ndeki Kasap Halil(Kasapbaşı) Mescidi’nin Kanuni Sultan Süleyman’ın
kasapbaşısı olan Kasap Halil tarafından yapılmış olduğu bilinmektedir. Bütün bu
veriler, XVII. yüzyılın sonunda Kazlıçeşme’de yapılan ve Merzifonlu Kara
Mustafa Paşa Mescidi olarak da bilinen Kasaplar Mescidi’nin de banisinin de
kasap olduğunu veya burda kasap dükkanları bulunduğunu düşündürmektedir.24
Dersaadet (sur içi)
ve Bilâd-ı Selase (Eyüp, Galata ve Üsküdar) dâhilinde kasap dükkânları
gedikli25 idi. Celeplerin getirdiği hayvanlar İstanbul Kadılığı’nca sayıldıktan
sonra kesilmek üzere salhaneye ve kasap dükkânlarına dağıtılırdı.26 Dükkânların
ve satışın denetimi İhtisap Nezareti tarafından yapılır; dükkânların temizliği,
kesilen hayvanların niteliği, dükkânda yeterli et olup olmadığı ve terazinin
doğruluğu sürekli kontrol edilirdi. Düzenlenen nizamnâmelere göre sakat, zayıf,
hastalıklı hayvan kesilmeyecek, hayvanın üzerinden sakatat ve deri temizce
çıkarılacak idi. Aksi takdirde gedik iptal edilirdi.27 Önceleri dükkânlar gedik
usülü ile açılabiliyor iken XIX. yüzyılda gediğin kaldırılmasıyla et
ticaretinin serbest hale gelmesi sağlanmış, ancak yine de dükkân açmak için
şehremanetinden ruhsat alma zorunluluğu devam etmiştir.28 Et fiyatları ise
çıkarılan ihtisap kanunnameleri ile narh (en üst satış fiyatı) ile
düzenlenirdi.29
Gedikli kasap
dükkânlarının içinde özel lağımları, hayvan kesmeye mahsus salhaneleri
(selh-hane)30 bulunurdu. Kasap dükkânında etleri asmak için Selçuklu döneminde
kanara31 denilen kasap çengeli kullanılırdı.32 Ayrıca kasap satırı, bıçakları,
üzerinde et kesilen kütük ve terazi bulunurdu. Bu kütük, sert ağaçtan olmalı,
her zaman temiz tutulmalıydı. Temizliği tuzla veya üşne33 serpilerek
yapıldıktan sonra üzerine hurma lifinden örtü örtülürdü.34
Kasapların
kullandıkları aletlere gelince; koleksiyonluk ürünlerin de satıldığı özel bir
alışveriş sitesinden35 aldığımız aşağıdaki fotoğraflarda kasap çengeli, kasap
bıçak seti, kasap satırı ve kasapların bıçakları bilemek için kullandıkları
masat görülmektedir. (Foto 1, 2, 3, 4)
Bu fotoğraflar,
burada görülen aletleri minyatürlerde görülen aletlerle karşılaştırmak amacıyla
yazıya alınmıştır.
Seyyar kasaplar ise
henüz esnafın yerleşik düzene geçmediği dönemlerde bir sırığa astığı etleri
sokaklarda ve pazarlarda bağırarak dolaşıp, müşterinin istediği şekilde etleri
keserek satardı.36 Sur içinde 1861-62 senelerinde gedikli kasap dükkânlarının
kurallara uymadıkları için gedikleri fesholunup, şehremaneti tarafından seyyar
ve sokakta kurulan tenteli salaşlarda et satılmasına izin verilmiştir.37
Osmanlı’nın son dönemlerindeki kartpostallardan bu geleneğin sonuna dek
sürdüğünü görmekteyiz. (Foto 5; Kartpostal 1, 2)
Evliya Çelebi’nin
bahsettiği Atmeydanı kasap esnafı da Sultanahmet Cami’nin duvarı boyunca
tenteler altında kestikleri hayvanları tahta sehpaları üzerinde
satmaktaydılar.38
İstanbul
Belediyesi Atatürk Kitaplığı Kartpostallar Arşivi
Kartpostal 2
Osmanlıda sokakta salaşta satış yapan kasap konulu kartpostal,
İstanbul
Belediyesi Atatürk Kitaplığı Kartpostallar Arşivi
Osmanlı esnaf
bayramları ve alaylarında kasapların yeri Osmanlı esnafları kutlama ve eğlence
için başlıca iki şekilde bir araya gelirdi. Bunlardan genellikle düzenli
planlananı ve belli loncaların kendi esnafına yönelik düzenlediği, başta Kâğıthane
ve Ağa Çayırları olmak üzere belirli mesire yerlerinde yapılan ve bazen bir iki
gün, bazen bir hafta süren esnaf bayramlarıydı.39 Hem aynı loncaya ait esnafın
tanışıp kaynaşması, hem malları sergileyip müşteriye tanıtma amaçlı düzenlenen
ve organizasyon için devletten de katkı istenen bu toplantıların kanımızca o
devirlerdeki bir “sergi” veya “tanıtım fuarı” niteliğini taşıdığını düşünmek
yanlış olmayabilir. Örneğin, babası saray kuyumcusu olan Evliya Çelebi’nin
seyahatnamesinde bahsettiği her yıl Kâğıthane’de yapılan ve padişaha
hediyelerin takdim edildiği kuyumcu esnafının eğlencesine ait gözlemleri bu
kapsamda önemlidir.40 Ancak kasap esnafının yaptıkları işin niteliği sebebiyle
böyle bir organizasyona dahil olmadığı ve bahsedilen esnafın daha ziyade zanaat
ile uğraşan esnaf olduğunu düşünmekteyiz.
Esnafların bir araya
geldiği ikinci tip şenlikler saray şenlikleriydi. Osmanlı döneminde saray
şenlikleri, hükümdar ve saray ile ilgili doğum, evlenme, şehzadelerin sünneti,
tahta geçme, zaferler, savaşa gidiş, fetih, önemli bir elçi veya konuğun gelişi
gibi önemli olaylar sebebiyle düzenlenir ve günlerce halk ile birlikte
kutlanırdı. XVI. yüzyılda Atmeydanı’nda kutlanan şenlikler, XVIII. yüzyılda
Haliç ve Okmeydanı’na kaymıştı. Bu gösterilerde yabancı devletlerin elçileri
gibi padişaha hediye sunan; halka yaptıkları mallardan dağıtan esnaflar bir
çeşit geçit töreni düzenler; işliklerini koyduğu arabalar vasıtasıyla esnaf
alayında yaptığı üretimi ve ürettiği malları sergilerlerdi. Bunun yanı sıra
dansçılar ve soytarılar teknolojik buluşları yansıtan kuklaları ve
gösterileriyle geçit esnasında esnafa eşlik eder, halkı eğlendirirlerdi. Bu
şenliklerin amaçlarını And şu şekilde özetlemiştir41:
1. Ortak paylaşılan
bir olayın etrafında halk ile hükümdarın bağlarının pekişmesiyle toplumsal ve
politik bir yön taşır. Şenlikler, oyunlar, müzik, geçit alayları ve
eğlencelerle halka hoşça vakit geçirtir ve şenlik esnasında kuralların bir
nebze yumuşaması ile rahatlama olanağı sağlar.
2. Şenlikler
katılanlara, seyircilere, hatta törenleri seyreden yabancı devlet elçilerine
sultanın gücü ve devletin ihtişamı hakkında bilgi verir ve etkiler.
3. Şenlikler esnaf
loncalarının bir nevi reklamı ve sergisi olup esnaf grupları arasında tatlı bir
rekabete yol açarak yaratıcılıklarını ve yeni buluşları ortaya çıkarır.
Bu geçitler esnasında
birbiriyle yakın ilişkiler içerisinde bulunan meslek kollarının bir arada yer
aldığını görüyoruz. Örneğin Vehbi’nin Surnâme’sinde kasapların yer aldığı çift
sayfa minyatürde önde küçük ve büyükbaş hayvanları besleyen çobanlar, kasaplar,
aşçılar ve kebapçılar, salhaneciler ve debbağlar geçit töreninde birbiri ardına
yer almaktadırlar. Bu alaylarla ilgili detaylı bilgilere XVI. ve XVIII.
yüzyıllarda şenliklerin nasıl yapıldığı ve katılanların yazıldığı surnâmeler
vasıtasıyla ulaşmaktayız.
Sefer öncesi
düzenlenen esnaf alayına katılan esnaflar, ordunun ihtiyaç duyduğu her türlü
malzemeyi hazırlayan saray ehl-i hirefi ve serbest esnaftan oluşmaktaydı. Bu
serbest esnafın sefer ihtiyacına göre Divan-ı Hümayun tarafından sayısı
belirlenir ve ihtiyar heyetleri tarafından seçilip gönderilirdi. İstanbul,
Edirne ve Bursa’dan katılan bu esnaflar orducu adıyla görevlendirilirdi. Bunun
yanında ordunun sefer güzergâhı üzerinde olan Anadolu ve Rumeli’deki kasaba ve
şehirlerden destek vermek üzere sefere katılanlara sürsat denirdi. İlk kez
1389’da Birinci Kosova Savaşı’na katıldıkları görülen esnafın 10.000 kişi olup
pazarcıismiyle bu görevde yer aldığı bilinmektedir.42 Evliya Çelebi’nin
seyahatnamesinde uzun uzun bahsettiği IV. Murad’ın Bağdat seferi öncesi
İstanbul’da düzenlenen ordu esnaf alayı detaylarına ulaşabildiğimiz43 bu
törenler, çok gösterişli olmanın yanı sıra her esnafın kendi özel giysileri ve
aletleriyle işlerini icra ederek geçmesi geçişin teatral yönünü göstermektedir.
Bu alayda kasaplara ilişkin olarak ilgi çekici noktalar ilki kasapların ön
safhalarda yer aldığı; hatta geçiş sırası için kasaplar ve Akdeniz kaptanları
arasında bir çekişme yaşandığıdır. İkinci önemli nokta ise Evliya Çelebi’nin,
kasapların hayvancılık ve hayvan ürünleri esnafı ile birlikte geçerken
özellikle koyun kasabını temsil eden kasaplar esnafı, sığır kasapları esnafı,
Yahudi kasapları esnafı ve Rum koyun kasaplarından oluşan Atmeydanı esnafı
olmak üzere dört çeşit kasap esnafından bahsetmesidir.
XVII. yüzyıldaki
başka bir eser olan Eremya Çelebi Ruznâme’sinde IV. Mehmed’in 1657’de çıktığı
Girit seferi öncesinde yapılan ordu esnaf alayı anlatılmaktadır. Ruznâme’nin
esnaf alayını tasvir ettiği bölüm, Hrand Andreasyan’ın İstanbul’un Tarihi adlı
eserinde Türkçe olarak aynen yer almıştır. Alay esnasında kasaplara ilişkin şu
bilgiler yer almaktadır: “... Onlar geçtikten sonra bir kısım reisleri önde
sınıf sınıf müsellah neferler de arkada oldukları halde kasap esnafı geldi.
Altın kemerlerine yaldızlı saplı kamalar takmış olan kasaplar, koyun ve
keçileri diba ve al kumaşlarla süslemiş, en güzellerinin boynuzları da altın
varaklamışlardı. Reisleriyle beraber, davul zurna ile geçen celepler, koyun ve
sığır etleri yüklenmiş oldukları halde padişaha duada bulundular ve efendinin
evine gitmek üzere yollarına devam ettiler....”44 Gerek esnaf bayramları,
gerekse alaylarında esnaf gruplarının önderlerinin yanında yürüyen şeyh ve
duacılar görülmektedir.45
Kasapların
Tasvir Edildiği Türk Minyatürleri
Kasaplık mesleği ile
ilgili minyatürler, gerek halk, gerek saray için hazırlanmış eserlerde
görülmektedir. Bu eserlerin hiçbiri kasaplık mesleğini ele alan müstakil bir
eser olmayıp, bunlarda yer alan kasap sahneleri bazen öykünün geçtiği mekân,
bazen hikâye veya menkıbenin parçası, bazen de büyük bir şenlik esnasında kasap
esnafının geçişi olmak üzere bir veya iki minyatürde yer almıştır. Bu kısıtlı
malzemeye rağmen Osmanlı minyatürlerinde yer alan gerçekçilik ve güçlü
metin-tasvir ilişkisi, bize bu mesleğin işleyişi hakkında ipuçları sunmaktadır.
Bu konudaki diğer görsel malzemeleri ise Osmanlı dönemi kıyafetnâmeleri ve
özellikle son dönem Osmanlı fotoğraf ve kartpostal arşivlerinde bulmak
mümkündür. Bu çalışmada bir kaç kartpostala yer verilmekle birlikte yalnızca
Topkapı Sarayı Müzesi Kitaplığı46’nda bulunan dört eserdeki minyatürler
yayınlarak incelenmiştir.
A.
Edebi eserlerde yer alan minyatürler
Varka
ve Gülşah
Kasaplıkla ilgili ilk
Türk minyatürü XIII. yüzyılda yazılmış olan ve Selçuklu dönemine tarihlenen
Varka ve Gülşah adlı el yazmasında görülmektedir (TSMK H.841). Ayyuki
tarafından Gazneli Mahmut için Farsça ve manzum olarak yazılmıştır.47 Eserdeki
71 minyatürü Hoy şehrinden Abdülmümin Bin Muhammed resmetmiştir.48 Bu eserin
konusu Hz. Muhammed döneminde yaşayan iki gencin aşk hikâyesidir.
El yazmasının üçüncü
varağında metin arasında yatay olarak yer alan minyatürde bir çarşı tasvir
edilmiştir (Minyatür 1a). Çarşıda geçen hikâyede yan yana yer alan dükkânlardan
soldan üçüncü dükkânda bir kasap koyunu yerde sırtüstü yatırmış şekilde
boğazını kesmektedir (Minyatür 1b). Arka planda ise kesilen etler asılmış
olarak sergilenmektedir. Yatay olarak resmedilmiş dört esnaf dükkânı aynı
yapının birbiriyle bağlantılı ve kapısız, yarı açık bölümlerden oluşmuştur.
Minyatürdeki mimari yapı, kaş kemerli açıklıkları, kemer üstü frizdeki farklı
renklerdeki geometrik taş bezemeleri ile dönemin mimari özelliklerini yansıtmaktadır.
Dükkanlar İpşiroğlu tarafından sağdan sola fırıncı, kasap, eczacı ve kuyumcu
olarak belirtilmiştir.49 Metin çevirisi ve tahliline ulaşmadığımız bu eserde
resmedilmiş bu sıralı dükkânlar arasındaki ilişki ve işbölümü, metin tahlili
neticesinde daha çok netlik kazanabilir.
Sevâkıb-ı
Menâkıb
Şeyh Ahmed Eflaki’nin
hazırladığı Menâkıbü’l-Ârifin isimli menâkıbnâme, Hemedanlı Abdülvahab bin
Mehmet Dede tarafından yine Farsça olarak kısaltılmış ve esere Sevâkıb-ı
Menâkıb adı verilmiştir. Bu eser, XVI. yüzyılda Konya’da yaşamış Derviş Mahmut
tarafından Sultan III. Murad’ın himayesinde aynı isimle Türkçeye çevrilmiştir.
İstanbul’da bu eserin iki minyatürlü nüshası yapılmıştır. Bunlardan ilki içinde
29 minyatürü bulunan New York Morgan Library nüshasıdır. İkincisi ve burada
incelenen nüsha ise 22 minyatürlü olup Topkapı Sarayı Müzesi’nde (TSMK R.1479)
bulunmaktadır.50 Bu eserde Hz. Mevlana’nın çeşitli mucizeleri anlatılmış ve
minyatürlerle resmedilmiştir.
Hayvanlarla ilgili
mucizelerin anlatıldığı minyatürlerin birinde (Minyatür 2); kasapların elinden
kurban edilmek üzereyken kaçan öküz Hz. Mevlana’nın karşına çıkmış olarak
tasvir edilmiştir. Öküz Hz. Mevlana’nın anlayabildiği bir dille onun yardımını
istemiş, Hz. Mevlana da onu okşayıp kasaplara onu özgür bırakmalarını
söylemiştir. Serbest kalan öküzü bir daha gören olmamıştır.51 Bu minyatürdeki
kasapların, olayın Konya’da geçmesinden dolayı Konyalı olduğu ve Hz. Mevlana’nın
Ermeni kasap Taniel ve Celaleddin Kassab adlı iki müridinin de olduğu
bilinmektedir.52
Minyatürde yer alan
Osmanlıca yazıdan olayın Hz. Mevlana’nın babası Sultanu’l-Ulema’nın ziyaretini
tamamladıktan sonra gerçekleştiğini öğrenmekteyiz. Nitekim yazının üst kısmında
yer alan sahne bu ziyareti tasvir etmektedir. Öküzü kurban etmek isteyen iki
kasabın sağ alt bölümde bulunduğu ikinci sahnede ise, kasaplar diğer
figürlerden önlükleri ve önde olanı elindeki kasap bıçağıyla ayırt
edilmektedir. Arka planda yer alan kasabın sarık taşıyor ve Hz. Mevlana ile
konuşuyor olmasından usta, öndeki kasabın ise genç yüzü sebebiyle çırak olduğu
anlaşılmaktadır. Bu minyatür öncekinden farklı olarak usta-çırak kasapları
gösteriyor olması açısından önemlidir. Minyatür XVI. yüzyılda Osmanlı
nakkaşları tarafından resmedilmesine rağmen, minyatürdeki kasapların
giysilerinin Selçuklu dönemi kasaplarını tasvir eden Varka ve Gülşah’daki
kasabın giysisi gibi kısa olması dikkat çekicidir. Çırağın elindeki uzun kasap
bıçağı önceki bölümde gösterilen Osmanlı kasap bıçağıyla (Foto 2) benzerlik arz
etmektedir. Çırağın bıçağı henüz elinden indirmemiş olması ve ustanın Hz. Mevlana
ile konuşur durumu ve hareketleri, olayın henüz gerçekleştiğini çok canlı
olarak aktarmaktadır. Sahnenin merkezinde kurtarılmayı bekleyen öküz Hz.
Mevlanı’nın önünde eğilmiş; Hz. Mevlana ise eliyle ona dokunarak merhametini
göstermektedir. Nakkaş açık havada geçen bu olayı aktarırken doğa tasviri ve bu
olayı tüm canlılığıyla seyreden halk ve müritlere de yer vermiştir.
Minyatür 2
Kasaplardan kaçan öküzün Hz. Mevlana’ya sığınması, Sevâkıb-ı Menâkıb, TSMK
R.1479
Ravzatü’l-Uşşak
Kasaplıkla ilgili
minyatüre rastlanan diğer bir eser Arifi’nin Ravzatü'l-Uşşak adlı eseridir
(Binney Özel Koleksiyonu, Cambridge, Harvard Art Museum). Sultan Süleyman döneminde
İran’dan İstanbul’a gelen ve ilk Osmanlı şehnamesini yazan Arifi’nin bu
eserinin minyatürlerinin Süleymannâme’de yer alacak muhteşem minyatürlere bir
nevi hazırlık olarak Osmanlı saray nakkaşlarınca yapıldığı bilinmektedir. Bu
minyatürlerden birinde çengellere asılı koyun etleriyle bir kasap dükkânının
içi ve elinde satırla kasap resmedilmiştir.53 Ne yazık ki, XVI. yüzyıla ait bu
eserin minyatürünü yayınlamak için telif hakkını ve ilgili metni elde edemedik.
Dolayısıyla sadece sahneyi kasap konusunun eserde niçin yer aldığını bilmeden tanımlamaya
çalışacağız. Kısaca bahsetmek gerekirse, bu minyatürde kemerli bir kapı ile girilen
Osmanlı kasap dükkânı; dükkânın içinde kasap tezgâhı ve tezgâhın üstünde asılı
etler görülmektedir. Minyatürün diğer bir önemi, dükkânda bulunan ve kasapla
konuşan kadın müşteriyi göstermesidir. Böylelikle XVI. yüzyıldaki bu minyatür
vasıtasıyla kadınların çarşıda alışveriş yaptığını görmekteyiz. Minyatürün sağ
alt köşesindeki kulübe ise dükkânda köpeğin bulunduğunu bildirmekte ve salhane
köpeğini akla getirmektedir. Bu minyatürdeki Osmanlı kasabının belinde kuşağı,
başında sarığı ve yere kadar uzanan alt giysisini örten uzun giysisi ile
Selçuklu dönemi kasaplarından farklı bir görünüm arz ettiğini görmekteyiz.
Ancak bu minyatürde de Varka ve Gülşah’da olduğu gibi güçlü bir mekân varlığı
bulunmakta ve izleyicide o mekâna girme isteği uyandırılmaktadır.
B.
Surnâmelerde görülen minyatürler
Sur (şenlik)
düzenleme ve surnâme yazma Osmanlılara özgü bir gelenek olup ilk kayıta geçen
şenlik 1285’te Osman Bey’in ile Karaman Beyi’nin kızının düğünü içindir. İlk sünnet
şenliği I. Murad’ın oğulları, ikincisi de 1441’de II. Murad’ın oğulları II.
Mehmed ve Alaaddin için düzenlenmiştir.54 Düzyazı olarak ya da ölçülü uyaklı
veya karışık şekilde yazılmış surnâmeler önceleri düğün hediyelerini
getirenlerin isimleriyle cinslerinin yazıldığı düğün kayıt defterleri olarak
yazılmaya başlansa da daha sonra şenliklerin tüm detaylarıyla anlatıldığı edebi
bir türe dönüşmüştür.55
Halkın tüm
kesimlerinin katıldığı bu şenlikler surnâmeler olarak adlandırılan kitaplarda
yer almışlar ve bazıları minyatürlerle süslenmişlerdir. Minyatürlü surnâmeler arasında
1530’da dört şehzadenin sünnet düğünü için üç hafta süren şenlikler Hünernâme
II (TSM H1524) adlı eserde 10 minyatürle tasvir edilmiştir. Kanuni Sultan
Süleyman’ın iki şehzadesinin sünnet düğünü ve kızı Mihrimah Sultan’la Rüstem
Paşa’nın evlenmesi için yapılan 1539’daki üç hafta süren şenlik ise tek
minyatür ile Süleymannâme (TSM H1517)’de yer almıştır. 56 Bu şenliklerin en
görkemlisi olan 1582’de III. Murad’ın şehzadesi III. Mehmed için düzenlenen 52
gün süren şenliktir. Bu şenlik elli sekiz minyatürle Şehinşehnâme (TSM B200) ve
Surnâme-i Hümayun’da yer almıştır. XVII. yüzyıla ait şenlikleri gösteren hiçbir
minyatürlü yazma yoktur. XVIII. yüzyıla gelince 1720’de III. Ahmed’in dört
şehzadesinin sünnetleri ve üç kızı ile yeğenlerinin evlenmeleri için düzenlenen
15 gün süren şenlik, Vehbi’nin yazdığı surnâmenin ilk nüshasında Levni
tarafından yapılmış 137 minyatür (TSM A3593), ikinci nüshasında (TSM A3594) ise
değişik ressamların hazırladığı 140 minyatürle tasvir edilmiştir. Bu minyatürlü
surnâmeler içerisinde kasaplarla ilgili sahneleri içeren eserler Surnâmei Hümayun
ve Surnâme-i Vehbi’dir.
Surnâme-i
Hümayun
Bu eser, Sultan III.
Murad’ın şehzadesi Mehmed’in 1582 yılı mayıs ayından temmuza kadar süren 52 gün
süren en uzun sünnet düğünü şenliklerini konu alır. Yazarı İntizami mahlaslı,
Hersek sancağının Foça kasabasından olduğunu belirten bir müellif olup şenlik
At Meydanı’nda gerçekleşmiş ve bütün tasvirler boyunca aynı mekân
kullanılmıştır. 250 tane çift sayfa tasvirin günümüze 437 tanesi gelmiş olup bu
minyatürler Nakkaş Osman tarafından tasarlanmıştır. Şenlik dev nahılların At
Meydanı’na getirilmesi ve sultan ile şehzadenin İbrahim Paşa Sarayı’na
yerleşmesiyle başlar.57 Kasap esnafının geçtiği minyatürde sol köşede şahnişininde
oturan Sultan şehzade ve has odalı ağalar ile birlikte görünmektedir (Minyatür 3).
Tasvirin ana figürünü olan sultanın sahnenin sol üst köşesine alınması ile
sahne, geçit yapacak esnafa bırakılmıştır. Esnaf alayı sağda halktan
seyircilerin önünden tek veya çift sıra halinde geçip sultanın önüne doğru
ilerlemektedirler. Sultana dua ettikten sonra ise hüner ve sanatlarını
göstermeye başlarlar.
Esnaf alayında
kasapların geçişinin yer aldığı sahnede tekerlekli bir pavyon şeklinde kasap
dükkânı modeli görülmektedir. Bu model, tezgâhı, çengellere asılı etleri,
kütüğü ve terazisi ile aynen bir kasap dükkânını canlandırmakta ve kasapların
mesleklerini geçiş esnasında icra etmelerine imkân sağlamaktadır. Bu minyatürde
görülen dokuz kasap, sarıkları, yere kadar uzanan giysi ve kasap önlükleri ve
sıvanmış kol yenleri ile kolayca ayırt edilmektedir. Bu geçişteki kasap
esnafının ordu esnaf alayı düzeninde olmadığını kasapların silah taşımamasından
anlaşılmaktadır. Kasapların üst giysilerinin sırmaları törene özel bir giysi
giydiklerine işaret etmektedir. Kuşak kuşanmamış olan kasapların bazılarının
bellerinde bıçakları bilemek için kullanılan masatların zincirlerle bağlı
olduğu görülmektedir. En sağ alttaki kasap figürü ise elinde hayvanın
ayaklarını bağlamak üzere ip tutmaktadır (Minyatür3).
Üstü saçaklı ve yarı
açık görünümdeki pavyonda duran iki kasaptan birinin elinde kasap satırı yer
almaktadır. Sapından uca doğru genişleyip yelpaze görünümü kazanan bu satır Foto
3’de gösterdiğimiz satıra benzer bir şekle sahiptir. Bu kasap bir elinde
satırı, diğer elinde ise kellesi koparılmamış, ancak derisi yüzülmüş koyunun ayağını
tutmuş ve kesmek üzeredir. Bunun dışında tezgâhın önünde hayvanların etlerinin
parçalandığı kütük ve üstünde balta görülmektedir. Pavyonda duran diğer kasabın
elinde masat, pavyonun önünde sağ tarafta yer alan kasap figürünün elinde ise
ince, uzun kasap bıçağı bulunmaktadır (Minyatür 3).
Hayvanlara gelince en
önde bir kasabın tuttuğu canlı beyaz bir koyun, pavyonun önünde ise az önce
boğazı kesilmiş can çekişir vaziyette ayakları bağlı yerde yatan bir koç resmedilmiştir.
Koçun yeni kesilmiş olduğuna dair edilen gerçekçi izlenime rağmen yerde yatması
acemice resmedilmiş ve ilk bakışta ayakta tökezlemiş vaziyette duruyor
görüntüsü vermektedir. Bu hayvan kesim sahnesi de Varka ve Gülşah’da olduğu
gibi kasapların canlı hayvan kesimi yaptıklarını ve hayvanların nasıl
kesildiğini göstermesi açısından önemlidir. Her şekilde hayvanların derilerinin
nizamnamelere uygun şekilde çok iyi yüzüldüğü gözlemlenmektedir (Minyatür 3).
Aynı eserde İstanbul
esnaf kollarından yemekle ilgili olanlardan biri olan şiş kebapçılar, araba
üzerindeki dükkânında mesleğini sergileyerek geçişe katılmışlardır.58 Kebapçıları
gösteren minyatürde kebapçılar mesleklerini yine iki görevlinin iple çektiği ve
diğer iki esnafın da yanlardan tutarak yürüttüğü bir pavyonda
sergilemektedirler. Pavyonda asılı etler, kebapçıların etleri kasaplardan bütün
ve parça olarak satın alarak doğradıklarını göstermektedir. Pavyonun önünde bir
çocuğun ateşi üflediği ocakta pişmiş kebaplar şişler halinde dizilmiştir. Pişen
kebapları pavyonun arkasındaki tahta sıralara oturmuş esnaf bir yandan
yemektedir. Pavyona yönelen figürlerin saray erkânı olup kebap yemek üzere geldikleri
anlaşılmaktadır (Minyatür 4).
Surnâme-i
Vehbi
18 Eylül - 2 Ekim
1720 (H. 1132) arasında Haliç’e bakan Okmeydanı’nda yapılan Sultan III.
Ahmed’in şehzadeleri Süleyman, Mehmed, Mustafa ve Beyazıd için sünnet şenliği düzenlenmiştir.
Bu surnâme Seyyid Vehbi tarafından yazılmış, Osmanlı minyatürünün son büyük
ustası Levni tarafından 137 minyatürle resmedilmiştir.59 Esnaf alayı şenliğin
beşinci ve altıncı günlerinde gerçekleşmiştir.
Atıl’ın eserinde
belirttiği üzere, esnaf alayı minyatürlerinde görülen çavuşlar alayın başlarında
yürür, gerektiğinde muhafız ve protokol görevlilerinin yerini alırlardı.
Bunlardan çavuş ağa elindeki çevganı çalarak yeni gösterilerin başladığını ve
namaz vaktini bildirirlerdi. Çavuşbaşı, kapıcılar kethüdası ile benzer giyinir
ve esnaf loncası tarafından verilen hediyeleri sultan adına alırlardı.60
Atıl’ın alay esnafını ise şu şekilde tasvir etmiştir.61 “Alay esnafının başında
genellikle kavuklu, uzun üstlü bir kaç tana sakallı usta yürür. Aralarında
kemerli tunik ve şalvar giyen, bıyıklı silah taşıyıcıları, uçları kuşaklarına
sokulmuş kaftan ya da benzeri giysilerle hediyeleri taşıyanlar, sazendeler,
çengiler ve omuzlarına leopar postları atmış ozanlar da vardır. Alay
esnaflarının en dikkat çekici özelliği, arabalarda ya da tekerlekli pavyonlarda
sergiledikleri ve Lale Devri’nin sanat ve zanaatlarına ışık tutan ürünleriydi.
Sultana verilmek üzere seçilen hediyeler de dönemin zevkini ve sanatsal standardını
yansıtması açısından eşdeğer öneme sahipti.”
Kasap ve hayvancılık
ile ilgili esnafın geçişini gösteren minyatür (Minyatür 5, 6), eserdeki diğer
bütün minyatürler gibi çift sayfada tasvir edilmiştir. Bunlardan sağdaki (varak
77b minyatür 5) tasvir ilk kısım olup alayı izleyen padişah III. Ahmed’i sağ
üst köşede maiyetiyle birlikte otağında seyrederken resmedilmiştir. Padişahın
solundaki otağlarda ise Damat İbrahim Paşa ve diğer devlet büyükleri töreni
oturur vaziyette izlemektedir. Bu eserdeki minyatürler bize her bir esnaf
grubunun şeyhi önlerinde yer almak suretiyle ordu esnaf alayının bütün geçiş
düzenini esnafların geçiş sırası göz önüne alınarak sunması açısından çok
önemlidir.
Minyatürün tasviri ve
sahnenin anlaşılması konusunda Surnâme’nin çeviri yazılı ve günümüz diline
aktarılmış metni62 son derece açıklayıcı ve faydalıdır. Yan sayfadaki minyatürü
(Minyatür 5) incelediğimizde padişah önünden geçmek üzere “S” şeklinde kıvrılan
esnaf alayının başını çobanlar çekmektedir. En öndeki koçların yanında yürüyen
yaşlı çoban şeyhleri olmalıdır. Çobanlar giydikleri hayvan postları, ilginç
başlıkları, ellerindeki sopaları ve bazılarının çaldıkları kaval ve boynuza
benzer müzik aletleri ile diğerlerinden ayırt edilmektedir. Çobanlarla birlikte
geçen dört tane koçun boynuzları yaldızlanmış, üzerlerine geçirilen işlemeli ipek
kumaşlar altın kemerlerle bağlanmış ve bunlardan birinin kemerine süslü bir
hançer iliştirilmiştir. Koçların ve çobanların ardından iri, gri renkte bir
çoban köpeği de geçitteki yerini almıştır. Çobanlardan hemen sonra (koyun)
kasap esnafının geçidi başlar. Ordu esnaf alayı geçişi düzeni uygulandığı için
kasaplar sarıkları, iki parçalı giysileri ve bellerindeki kuşaklarının yanı
sıra silahlarla donatılmıştır.
Dört kişinin taşıdığı
bir tahtırevanda genç bir kasap çırağı elindeki kasap bıçağıyla kamelye
tarzındaki küçük dükkân modelinde asılı etleri elinde satırı ile kesmektedir.
Satır şekliyle Surnâme-i Humayun’daki satırın birebir benzeridir. Tahtırevanın
hemen yanında kasap esnafı padişaha verilecek hediyeleri taşımaktadır. Vehbi bu
hediyeleri “... üç yüz altmış sekiz dirhem bir gümüş leğen, iki yüz otuz üç
dirhem gümüş ibrik, yüz dirhem bir gümüş maşrapa, yüz otuz altı dirhem gümüş
buhurdan, altmış yedi dirhem gülüftan ve bin üç yüz altı dirhem bir gümüş
sini...” olarak aktarmaktadır.63
Sol taraftaki
minyatürde (varak 78a.) devam eden esnaf alayında ilk sırada sığır kasapları
esnafı görülmektedir. İki tane mandanın üstüne eyer ve üzengi koyarak onları
adeta birer ata çevirdikleri dikkat çekmektedir. Mandaların hemen arkasında ve
esnafların oluşturduğu iki sıranın ortasında metinde “... varlığı hayalde Uc’un
göze görünür benzeri bir yaban adamı kuklasıyla...”64 sözleriyle tabir olunan
bir kadın ve bir erkek suratı olan, elinde bir çocuk kukla tutan dev bir kukla
geçmektedir. Her esnaf grubunun geçişi eğlenceli kılmak amacıyla başvurduğu
yöntemlerden biri olan dev kuklalar, şenliklerde zengin bir çeşitlilik göstermekte
ve gelişmiş otomatlar olarak ya ustaca gizlenmiş kişiler tarafından, ya da çoğunlukla
bir tür mekanizmayla hareket ettirilmektedir.65 Kuklanın ardından gelen esnaf, hediyeleri:
“iki yüz seksen üç dirhem bir gümüş gülüftan ve buhurdan, seksen bir dirhem bir
şamdan, dört yüz yedi dirhem leğen ve ibrik, yüz yirmi üç dirhem bir abdest
ibriğini bin otuz yedi dirhem bir gümüş sini...”66 olarak sunmak üzere
getirmektedirler. Ardından yine hayvancılık ile bağlantılı diğer esnafın sırası
gelmektedir. Önce aşçı ve kebapçı esnafı, yine bir tahtırevanda şiş kebap yapan
bir çırağı taşıyarak ve padişaha “... yüz elli dirhem bir gümüş maşrapa, yüz
elli dirhem bir gümüş kahve ibriği, ikisi yedi yüz dirhem iki leğen ve iki
ibrikten ibaret...”67 hediyelerini sunmak üzere geçmektedirler.
Kebapçılardan sonra
geçen esnaf minyatürden bakıldığında debbağlar olarak görülse de, eserin metni
bize sırada salhanecilerin olduğunu söylemektedir. Minyatür üzerinden gösterisini
takip edemediğimiz bu esnaf, boğazlanmış hayvanların şişirilip derisinin ve
bütün uzuvlarının çıkarılmasını sergilemiştir.68 Hemen ardından debbağlar
(tabaklar) gelmiş; yine bir tahtırevan içinde rengârenk hayvan derilerini
sergilemişler ve eğlenceyi arttırmak için çalgıcı (tasvirdeki zurna ve
davullar), rakkaslar ve minyatürde yer almayan acayip kuklalar ile geçide renk
katmışlardır. Bu iki esnaf grubunun padişaha verdiği ortak hediyeler “beş yüz dirhem
bir gümüş leğen ve ibrik, bin dirhem bir sini, iki yüz yetmiş beş dirhem gümüş
şamdan ve yirmi üç adet renk renk sahtiyan69...”70dır. Çoban, kasap, kebapçı ve
debbağ esnafının yer aldığı bu çift sayfalık minyatürden sonraki minyatürlü
varakta ise yine hayvancılığın bir başka yan dalı olan mumcuların geçişi
başlamaktadır.
Sonuç
Temeli Ahiliğe
dayanan esnaf teşkilatı Selçuklulardan Osmanlılara devamlılık göstermiştir. Bu
süreklilik kasap esnafı için de aynen izlenebilmektedir. Selçuklulardan itibaren
birbirlerine bağlı olarak çalışan çobanlık, cellablık, sellah ve kasaplık,
kebapçılık ve debbağlık; Osmanlı esnaf teşkilatında daha çok sayıda esnaf
grubuna bölünse de birlikte çalışmaya devam etmiştir. İncelediğimiz
surnâmelerdeki minyatürlerdeki esnaf alayındaki geçiş düzeni bu birlikteliği en
çarpıcı şekilde göstermektedir.
Yaptığımız incelemede
Osmanlı döneminde yazılan edebi eserler ve surnâmelerde yer alan minyatürlerin
kasaplık mesleğine ilişkin pek çok ipucu taşıdığı ve bu ipuçlarının dönemin
yazılı kaynakları tarafından doğrulandığını gördük. Bu ipuçları, başta kasap dükkânının
düzeni, kasap aletleri, kasap giysileri, hayvan kesimini göstermektedir. Ayrıca
surnâmelerdeki esnaf alayında diğer zanaatkâr esnaf kadar gösterişli mesleği ve
görünümleri olmayan kasapların bile bu geçiş için son derece itina gösterdiği
görülmektedir. Vehbi’nin Surnâmesinde koçların boynuzları yaldızlanmış,
işlemeli ipek kumaş ve altın kemer giydirilmiş; öküzler at gibi süslenip
eğerlenmiştir. Bu araştırmamızın başlangıcında çıkış noktamız olan Osmanlı
minyatürlerinin sosyal hayatı araştırmak için tarihsel belge değeri taşıdığı
savımız, araştırmamız sonucunda minyatürlerdeki detaylar ve bu detayların
yazılı kaynaklarla örtüşmesi ile doğrulanmıştır.
/
M. Ebru Zeren,
Doktora öğrencisi, İstanbul Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Türkiyat Araştırmaları Anabilim Dalı, İstanbul.
/Gözde
Sazak,
Doktora öğrencisi, İstanbul Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Türkiyat Araştırmaları Anabilim Dalı, İstanbul.
Kaynaklar
And, Metin,
“Geleneksel Gösterimler”, Osmanlı Uygarlığı, C. II, Ed: Halil İnalcık, Günsel
Renda, Kültür Bakanlığı,
3. Baskı, Ankara 2004.
And, Metin,
Minyatürlerle Osmanlı-İslam Mitologyası, Akbank Kültür ve Sanat Kitapları: 65,
İstanbul 1998.
And, Metin, Osmanlı
Tasvir Sanatları 1: Minyatür, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2.
Baskı, İstanbul 2004.
And, Metin, Osmanlı
Şenliklerinde Türk Sanatları, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları,
Ankara 1982.
Aslanapa, Oktay, Türk
Sanatı, Remzi Kitabevi, 8. Baskı, İstanbul 2007.
Atıl, Esin, Levni ve
Surname Bir Osmanlı Şenliğinin Öyküsü, Koçbank, İstanbul 1999.
Ayan, Gönül,
“Sevâkıb-ı Menâkıb ve Mevlâna”, III. Uluslararası Mevlâna Kongresi Selçuk
Üniversitesi Yayını,
Konya 2004.
Bağcı, Serpil,
Çağman, Filiz, Renda, Günsel, Tanındı, Zeren, Osmanlı Resim Sanatı, T.C.
Kültür ve Turizm
Bakanlığı Yayınları, İstanbul 2006.
Balıkhane Nazırı Ali
Rıza Bey, Eski zamanlarda İstanbul Hayatı, hzl. Ali Şükrü Çoruk,
Kitabevi, 2. baskı,
İstanbul 2001.
Behar, Cem, A
neighborhood in Ottoman Istanbul: fruit vendors and Civil Servants in Kasap
İlyas Mahalle, State
University of New York Press, Albany 2003.
Bozkurt, Nebi,
“Kasap”, İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, C. XXIV,
İstanbul 2001, s.
534-535.
Demirtaş, Mehmet,
Osmanlı Esnafında Suç ve Ceza İstanbul Örneği H. 1100-1200/M. 1688-
1786, Birleşik
Yayınevi, Ankara 2010.
Evliya Çelebi,
Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi: İstanbul, C. I, hzl. Seyit
Ali Kahraman, Yücel
Ali Dağlı, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2003.
Evren, Burçak,
Osmanlı Esnafı, Doğan Kitapçılık, İstanbul 1999.
Göktaş, Uğur,
“Kasaplar”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, C. IV, Kültür Bakanlığı ve
Tarih Vakfı Ortak
Yayını, 2. Baskı, İstanbul 2003, s. 478-479.
İnalcık, Halil,
“İaşe”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, C. IV, Kültür Bakanlığı ve
Tarih Vakfı Ortak
Yayını, 2. Baskı, İstanbul 2003, s. 116-119.
İpşiroğlu, Mazhar Ş.,
İslamda Resim Yasağı ve Sonuçları, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul
2009.
Mahir, Banu, Osmanlı
Minyatür Sanatı, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2005.
Mantran, Robert, 17.
Yüzyılın İkinci Yarısında İstanbul Kurumsal, İktisadi, Toplumsal Tarih
Denemesi I. Cilt,
çev. Mehmet Ali Kılıçbay, Enver Özcan, Türk Tarih Kurumu,
Ankara 1990.
Merçil, Erdoğan,
Türkiye Selçukluları’nda Meslekler, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2000.
İstanbul
Ansiklopedisi Yayın Kurulu, “Mezbahalar”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi,
C. V, Kültür
Bakanlığı ve Tarih Vakfı Ortak Yayını, 2. Baskı, İstanbul 2003, s. 446.
Öz, Tahsin, İstanbul
Camileri I.-II. Cilt, 3. Baskı, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1997.
Şapolyo, Enver
Behnan, Mezhepler ve Tarikatlar Tarihi, Elif Kitabevi, İstanbul 2006.
Taner, Ergin, Osmanlı
Esnafı Ticari ve Sosyal Hayat - Belge ve Fotoğraflarla, Grafiker
Yayınları, Ankara
2009.
Tansuğ, Sezer,
Şenlikname Düzeni, Yapı Kredi Yayınları, 2. Baskı, İstanbul 1993.
Vehbi, Surname Sultan
Ahmet’in Düğün Kitabı, hzl. Mertol Tulum, Kabalcı Yayınevi,
İstanbul 2008.
Vehbi, Seyyid,
Surname, hzl. Reşad Ekrem Koçu, Küçük Tarih Kütüphanesi serisi: 1, Çığır
Kitabevi, İstanbul,
1939.
Yeşilkaya, Neşe,
“Transformation of Istanbul in the Early Nineteenth Century”, International
Gazimagusa Symposium
2004 Medi-Triology: Momentum, Metamorphosis, Manifesto,
12-16 April 2004,
Eastern Mediterranean University, Gazimagusa, Northern Cyprus,
396-402.
www.gittigidiyor.com,
18.11.2010, 25.01.2011.
baysungur.blogcu.com/KAGITHANE%20%20TARIHI,
20.01.2011.
www.steps365.com/haber_detay.php?haber_id=1235,
20.01.2011.
















Hiç yorum yok:
Yorum Gönder