Özet:
Osmanlı kasapları üç
gruba ayrılmaktadır: salhanelerde hayvan kesimi ve yüzme yapanlar, kasap
dükkânlarında çalışanlar, sokaklarda gezerek et satanlar. Osmanlı döneminde
kasapların kullandıkları aletlerle ilgili bilgiler, yazılı kaynaklardan
derlenmiş ve bunlar o döneme ait görsellerle ve günümüzde de yaşamaya devam
eden Osmanlı ve erken 20. Yüzyıl örnekleriyle karşılaştırılmıştır. 1582 ve 1720
tarihli iki minyatürde ve 17 veya 18. Yüzyıla ait olduğu sanılan bir albümdeki
resimde görülen uzun ve ışıl ağızlı, dümdüz küt uçlu bıçak tipi oldukça dikkate
değerdir. Kasapların kullandıkları diğer aletler satır, balta, bıçak, masat,
çengel, yağrık (et kütüğü), terazi, kasap süngeri ve tel dolaptır.
Anahtar kelimeler:
Osmanlı, Kasaplar, Kasap aletleri, Satır, Mezbaha.
Abstract:
Ottoman period
butchers can be divided into three groups: those employed in slaughter houses,
those working in butchers’s shops or stalls, and itinerant butchers. Information
about the tools and equipment used by these butchers compiled from written
sources has been compared with illustrations and surviving examples of Ottoman
or early 20th century butchers’ equipment in an endeavour to identify the
different types and determine their functions. Most notable is a type of knife
with a long flaring blade and blunt straight end which appears in two
miniatures dating from 1582 and 1720 respectively and in a picture in a 17th or
18th century album. This knife with its unusual form evidently symbolises the
butchers’ trade in these illustrations. Other items of butchers’ equipment
include the cleaver, axe, knife, steel, hook, block, scales, sponge and wire
meat safe.
Key words: Ottoman
Turkey, Butchers, Butchers’ equipment, Cleaver, Slaughterhouse.
Osmanlı döneminde
kasapların kullandıkları aletlerle ilgili bilgiler, yazılı ve görsel
kaynaklardan derlenerek günümüze gelen bazı kasaplık aletleriyle
karşılaştırılmıştır. Derlenen bilgiler ve gözlemlerin ışığında aletlerin farklı
çeşitleri ve nasıl kullanıldıkları konusunda sonuçlara varılmaya çalışılmıştır.
Üç ayrı tip kasabın
bulunduğu tespit edilmiştir: salhanelerde hayvan kesimi ve yüzme yapanlar,
kasap dükkânlarında çalışanlar, ve sokaklarda gezerek et satanlar.
Kullandıkları aletler
ve araç gereçler, satır, balta, bıçak, masat, yağrık (et kütüğü), çengel,
terazi, kasap süngeri, ve son dönemde tel dolap olarak tespit edilmiştir.
Kasaplar
ve iş yerleri
Osmanlı dönemi
kasaplar üç gruba ayrılır: salhanelerde hayvan kesimi yapanlar, kasap
dükkânlarında çalışanlar ve sokaklarda dolaşarak et satan “çeyrekçi”ler.1
a.
Salhaneler
Kurban kesimi
dışında, hayvan kesiminin şehir dışındaki devlet kontrolündeki salhanelerde
yapılması gerekiyordu. Halep’te de kasaplık hayvanlar şehir dışındaki
salhanelerde kesilmesi, bu durumun Osmanlı İmparatorluğunun bütün şehirleri
için geçerli olduğu düşünülebilir.2 16. yüzyılda İstanbul’da yenen etlerin çoğu
Yedikule’de bulunan yirmi salhaneden sağlanıyordu.3 1640 yılında ise
İstanbul’da üç tane mîrî salhane vardı.4
19. yüzyıla gelince
biri Yedikule’de diğeri Çatladı Kapısı’nda İstanbul’da özel olarak inşa edilmiş
iki resmi salhane vardı.
19. yüzyılın başında
salhane dışında hayvan kesme yasağına her zaman uyulmadığı için, Pera, Galata
ve Fener’in bazı yerlerinde bulunan kasap dükkânlarının çevresi çok kötü
kokuyordu5 Salhanelerde “kanlı
kuyu” adıyla kanın aktığı çukurlar bulunuyordu.6
1798 yılında yazan
Eton’a göre, Kasapbaşı’nın gözetimi altında, İstanbul’da her yıl 130,000-
156,000 koyun kesilirdi.7
Hayvan kesilirken acı
çektirmemek için keskin bıçakla, nefes borusu ve atardamarlarını diklemesine
kesilerek hemen ölmesini sağlamak, İslam dini gereklerindendir.8
16. yüzyılın
ortasında sekiz yıl elçi olarak Türkiye’de kalan Busbecq, koyunların acı ve
işkence çekmesine izin verilmediğini anlatır.9 White’a göre İslamî kurallara
uydukları sürece hayvan kesenler Hıristiyan veya Yahudi olabilirdi.
b.
Kasap dükkânları
16. yüzyılda
İstanbul’da çok sayıda kasap dükkânı vardı (Türkiye’nin Dört Yılı’nın anonim
yazarına göre Burgaz’daki ev sayısı kadar, bkz. s. 182). 1610’larda Türkiye’de
gezen George Sandys, etin çok ucuz olduğunu, iki üç akçe için üç kişiyi
doyuracak koyun eti alındığını anlatır.10
Evliya Çelebi
zamanında İstanbul’da 999 kasap dükkânı ve çoğu yeniçeri olan 1700 kasap
vardı.11 Salhaneden getirilen yüzülmüş koyunlar, kasaplar tarafından
satırlarıyla ile ikiye ve dörde bölünürdü:
“... Kassâb Cömerd
köçekleri ellerinde sâtûrları ile nîme nîme ve çeyrek çeyrek edüp sarı pirinç
kefeli terâzûlarda vezn edüp, “Ala on vukıyye akçe, al cânım eyisin ver cânım,
ala bir eyi kebablık, ala bir a’lâ kıymalık” diyerek bellerinde sâtûrları ve
pala kılıçları ve kassâb bıçaklarıyla kendülerin zeyn edüp cümle piyâde ubûr
ederler.”
c.
Çeyrekçiler (sokak kasapları)
Sokak kasaplara
verilen “çeyrekçi” adı, koyunun çeyrek bölümlere ayrılan parçalar hâlinde
taşıdıklarından kaynaklanıyor olabilir. Yukarıda Evliya Çelebi’nin anlattığı
gibi, koyunlar yarım veya çeyrek parçalara ayrılırdı. Ayrıca 1830’lu yıllarda
Rusçuk’taki sokak kasapları, omuzlarındaki sırıklardan asılan koyun
“çeyrekleri” taşıdıkları biliyoruz.12
19. yüzyılın ikinci
yarısında İstanbul’da bir süre yaşayan ressam Mary Alelaide Walker, sokak
kasaplarının etlerini at üzerinde taşıdıklarını anlatır.13 Keçi ve Karaman
koyunu etleri satan bu kasaplar, tahtadan kurdukları tezgahın üzerinde
keserlerdi.
Kullanılan
aletler
I.
Kesici aletler
Kasapların hayvanları
kesmek, yüzmek ve parçalamak için kullandıkları kesici aletler, satır, balta ve
bıçaktı.
a.
Satır
Saray mutfaklarına
ait 1489-1490 tarihli kayıtları arasında “satır-ı köfte”ye rastlanır.14 Aynı
kaynakta rastlanan diğer satır alımları arasında kabzalı bir satırın 1573-1574
tarihli kaydı da bulunuyor.15
Lehce-i Osmanî’de
satır için “Keskin alet, büyük enli bıçak” tanımı verirken 1901 tarihli Kâmûs-ı
Türkî’de “Et ve saire kesmeğe ve kıymağa mahsus enli ve ağır bıçak ki balta
gibi urmağla keser” olarak tanımlanır.16
Kasap dükkanlarında
yüzülmüş hayvanları parçalayanlara “satırcı” denilirdi.17 Hayvanları parçalamak
ve eti hem kesmeye hem de kıymaya yarayan satırlar, kasapların en önemli
aletleriydi.
Osmanlı döneminde
satır şekilleriyle ilgili olarak en eski kaynağımız, ikisi minyatür olan üç
resimdir. Bunlardan birincisi, 1582 yılında yapılan sünnet şenliğine ait bir
minyatür (Resim 1). Esnaf geçitinde görülen üç
kasaplardan birinin sol elinde tuttuğu ucu küt ve ucuna doğru genişleyen bir
satır, sol omuzu tarafında yukarı kaldırıldığı anda gösterilmiştir.
1720 yılında yapılan
sünnet şenliğini resimleyen minyatürlerden birinde görülen kasabın elinde de
buna benzer bir satır vardır (Resim 2). Kasap, yukarıya kaldırdığı satırla,
yüzülmüş bir koyunu parçalara ayırmaya hazırlanıyor. Arabanın ön tarafında daha
önce kesilen iki yarım veya çeyrek koyun parçası asılı duruyor.
17. yüzyıla ait
olduğu düşünülen bir çarşı albümünde bulunan bir başka kasap resminde, sağ
elinde aynı tipte bir satır tutuyor, diğer elinde tuttuğu masatla satırı
biliyor. (Resim 3). Her üç resimde görülen bu satır türü, ayrıca 19. yüzyıla
ait iki fotoğrafta da görülebilir (Resim 4 ve 5).
Bu tür satırın
günümüze gelen bir örneğin bir yüzünde beş damga vurulmuştur (Resim 6). Küçük
kare şeklindeki damgalar silik olduğundan, yazı veya motifleri tespit
edilemiyor (Resim 7).
Çarşı albümüne ait
resimde kasabın elinde tuttuğu satır, figürün kasaplık mesleğini temsil eder
gibidir. 1582 tarihli minyatürde de, üç kasaptan sadece birinin elinde bu tür
bir satır tuttuğuna bakılırsa, ustalara özgü bir alet olabilir. Damgalar
genellikle ya değerli bir metal olan gümüşün ayarını veya dirhemlerin
ağırlıklarının kontrol edildiğini göstermek için vurulurdu. Halbuki bu demir
satır, ne değerli bir maddeden yapılmış ne de hileye sebep olup muhtesib
tarafından kontrol edilecek bir alet olduğuna göre damgasız olması gerekirdi.
Acaba damgalar loncaya ait olup, satır sahibinin kendi dükkânı açma hakkına
sahip olduğunu gösteriyor olabilir mi?
Bundan başka farklı
biçimli iki tip satıra rastlanır. Kasım 1914’e ait bir Karagöz karikatüründe
görülen satır bunlardan biridir (Resim 8). Bu satırların bir kısmının sırtında kemik
kırmak için çıkıntısı bulunur (Resim 9). Aynı tip satırlar hala Eminönü’nde satılmaktadır
(Resim 10).
Diğer satır tipinin
gövdesi hilâl şeklinde. Üzerinde kazılmış çizgiler hâlinde veya kalıpla
vurulmuş basit süsleri bulunur, sapı demir veya ağaçtan olur (Resim 11 ve 12).
Anadolu’da her iki
tipe rastlanır.18
b.
Balta
1582 yılına ait
minyatürde et kütüğünde duran bir balta görülmektedir. Yazılı kaynaklara
baktığımız zaman 1640 yılına ait narh defterinde iki tür baltanın adı
geçmektedir: Biri 2.5 vakıyye (3.2 kg) ağırlığında olan “balta-i kıyma” ve 1
vakıyye 100 dirhemlik (1.6 kg) “balta-i kasab”.19 Aynı listede bulunan “satır-ı
kıyma”nın ağırlığı 800 gr olup “balta-i kıyma”nın ağırlığının dörtte birine
eşit olması, kıyma satırı ile kıyma baltası arasında önemli bir kullanım
farkına işarettir.
1901 tarihli Kamûs-ı
Türkî’de “aşçı baltası”, “et kesmeğe mahsus enli ve kısa saplı balta” olarak
tanımlanmaktadır.20
c.
Bıçak
1582 yılına ait
minyatürde satırı taşıyan figürün beline soktuğu, uzun bir zincir veya iple
bağlı bir bıçak görülüyor. Diğer iki kasap aynı şekilde bellerine zincir veya
iple bağlı olan kısa ve ince namlulu bıçaklarını ellerinde tutuyorlar. Orta ön
planda duran boğazı yeni kesilmiş koyun, sağ öndeki kasap tarafından kesilmiş
olmalıdır. Nitekim hayvan kesme işinin bu tür bıçakla yapıldığı düşünülebilir.
Biri yüzmek ve diğeri
et kesmek için kullanılan iki bıçak, Kasım 1914 tarihli Karagöz gazetesinde
yayınlanan karikatüründe görülmektedir (Resim 8). Günümüze gelen iki eski kasap
bıçağı için bkz. Resim 13 ve 14).
II.
Diğer araç gereçler
d.
Masat
Kesici aletleri
bilemeye yarayan masadın diğeri adı “bileği demiri” idi.21 Çarşı albümü resminde tasvir edilen kasabın sol elinde
tuttuğu sapı halkalı masatla satırını biliyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi
Şehir Müzesi’nde bulunan süslü bir masatın tepesinde de iki dilimli halka
bulunuyor, ayrıca sapına birçok masatta görüldüğü gibi küçük halkalar
geçirilmiştir. (Resim 15 ve 16).
e.
Yağrık (et kütüğü)
Ağaç kütüğünden
yapılan ve üzerinde et parçalanan veya kıyma yapılan yağrık, 1582 yılına ait
minyatürde görülmektedir. Lûgat-i Ni’metullah’da yağrıkla ilgili şu bilgiler
bulunuyor: “Yağrık ki üstünde kasaplar ve gayriler et keserler ve yahut odun
keserler.”22 1890tarihli Redhouse sözlüğünde ise, “yağrık”tan başka “yığrık”
şekli de bulunur.23
Daha geç bir resimde
farklı biçimde bir yağrık tasvir edilmiştir (Resim 8). 17 teşrin-i sani 1330
(Kasım 1914) tarihli Karagöz gazetesinde yayınlanan bu karikatürde, üç ayak
üzerinde duran geniş yuvarlak yağrıkta iki kasap et kesiyor.
f.
Çengel
Kasap çengelleri,
Ekim 1914 yılına ait bir Karagöz karikatüründe görülür (Resim 17). Geç Osmanlı
döneminden kalma ve Bursalı bir kasaba ait olan çengellerden biri koyun asmak
için (Resim 18). Çok daha iri ve zincirli olan diğeri, sığırlar için
kullanılmıştır (Resim 19).
g.
Terazi
Evliya Çelebi,
kasapların pirinç kefeli terazi kullandıklarını anlatır.24 1582 tarihli Surnâme
minyatüründe böyle bir terazi asılı olarak tasvir edilmiştir (Resim 1).
h.
Kasap süngeri
Kasaplar, dökülen kan
ve pislikleri silmek için sünger kullanırlardı.25 Pisliğinden dolayı pis veya
utanmaz anlamına gelen “kasap süngeri ile silinmiş yüz” deyiminin ortaya
çıkmasına neden oldu.26
i.
Tel dolap
1913 yılına ait bu
Karagöz karikatüründe tel dolabı tasvir edilmiştir (Resim 20). Karagöz ve kasap
arasında geçen konuşmadan bu sırada getirilen yeni bir belediye kuralı
sonucunda İstanbul kasaplarının etlerini tel dolapta saklamaya başladıkları
anlaşılıyor:
Kasap – Alsana.
Okkası on altıya.
Karagöz – Eskiden
kafesli ve cameler yapılmadan kokusunu olsun alıyorduk. Şimdi onu bile
alamıyoruz.
Kaynaklar:
Ahmed Vefik, Lehce-i
Osmanî, [1889] Haz. Recep Toparlı, Türk Dil Kurumu, Ankara 2000.
Mütercim Âsım Efendi,
Burhân-ı Katı, [1797] haz. Mürsel Öztürk ve Derya Örs, Türk Dil Kurumu, Ankara
2000.
Barkan, Lütfi Ömer,
“İstanbul Saraylarına ait Muhasebe Defterleri,” Belgeler, C. IX S. 13, Türk
Tarih Kurumu, Ankara 1979, s. 1-380.
Burton, Nathanael,
Narrative of a Voyage from Liverpoool to Alexandria, touching at the Island of
Malta, and from thence to Beirout in Syria, with a journey to Jerusalem, voyage
from Jaffa to Cyprus and Constantinople, and a pedestrian journey from Constantinople
to the town of Hamburgh in the years 1836-37, Dublin 1838.
Busbecq, Ogier
Ghiselin de, The Turkish Letters of Ogier Ghiselin de Busbecq Imperial Ambassador
at Constantinople 1554-1562, çev. Edward Seymour Forster, Oxford 1927.
Conisby, Humphrey,
1604, Cotton MSS NERO B.xi/4D. ff.1-16.
Derleme Sözlüğü, 12
cilt, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 1963.
Domenico,
Hierosolimitano (1552-1622), Domenico’s Istanbul, translated with an Introduction
and Commentary by Michael Austin, E.J.W. Gibb Memorial Trusts, 2001.
Eton, W. A Survey of
the Turkish Empire, original ed. 1798 London: Gregg International facsimile ed
1972.
Evliyâ Çelebi
Seyahatnâmesi, Haz. Robert Dankoff, Seyit Ali Kahraman, Yücel Dağlı vol. 1, 2nd
edn., Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2006.
Koşay, Hâmit, Akile
Ülkücan, Anadolu Yemekleri ve Türk Mutfağı, Milli Eğitim Bakanlığı, Ankara
1961.
Kütükoğlu, Mübahat
S., Osmanlılarda Narh Müessesi ve 1640 tarihli Narh Defteri, Enderun Yayınları,
İstanbul 1983.
Rauwolff, Leonhart,
“Dr. Leonhart Rauwolff’s Itinerary into the Eastern Countries, as Syria, Palestine,
or the Holy Land, Armenia, Mesopotamia, Assyria, Chaldea Etc.”, çev.
Nicholas Staphorst, A
Collection of Curious Travels and Voyages, Haz. John Ray, Londra 1693.
Redhouse, James W., A
Turkish and English Lexicon, İstanbul 1890.
Sandys, George,
Sandys Travells, containing an History of the Original and present State of the
Turkish Empire, 6. baskı, Londra 1670.
Şemseddin Sâmî,
Kâmûs-ı Türkî, Enderun Kitabevi, İstanbul, 1989 (ilk basım 1317/1901).
Tarama Sözlüğü, 8
cilt, Türk Dil Kurumu, Ankara 1988.
Türkiye’nin Dört
Yılı, 1552-1556, çev. A. Kurutluoğlu, Tercüman 1001 Temel Eser No 18, İstanbul,
tarihsiz.
Walker, Mary
Adelaide, Eastern Life and Scenery with Excursions in Asia Minor, Mytilene, Crete,
and Roumania, 2 cilt, Londra 1886.
White, Charles, Three
Years in Constantinople or, Domestic Manners of The Turks in 1844, 3 cilt,
Londra 1846.
RESİMLER VE
RESİMALTLARI
Resim 1
Resim 2
Resim 3
Resim 4
Resim 5
Resim 6
Resim 7
Resim 8 -
(Karagöz,
693 17 teşrin-i sani 1330 [Kasım 1914] s. 4 (duvardaki yazı: ittifak-ı kasab
ikani, sahibleri, Haydenburg-Karagöz-Makinzen) Karagöz – Kasap başı! Biz bunları
parçalarken sen de çabuk yüzmeğe çalış. Çünkü arkada daha bir kaç yüz büyük
tane var.
Resim 9
Resim 10
Resim 11
Resim 12
Resim 13
Resim 14
Resim 15
Resim 16
Resim 17
Karagöz
680 19 Teşrin-i evvel 1330 [Ekim 1914] s. 4 Hacıvat – Kolay gele Karagöz! Bu
kadar eti böyle ne yapıyorsun? Karagöz – Ne yapacağım? Ben yalnız kendimi değil;
bizi muhafaza, vatanı müdafaa eyleyen sevgili asker kardeşlerimizi kendimden
evvel düşünüyorum. Onlara kavurma yapıyorum.
Resim 18
Resim 19
Resim
20
(530 19 Haziran 1329
[1913] s. 4 Kasap – Alsana. Okkası on altıya. Karagöz
– Eskiden kafesli ve
cameler yapılmadan kokusunu olsun alıyorduk. Şimdi onu bile alamıyoruz.)
/Priscilla Mary Işın
Araştırmacı yazar,
İstanbul.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder